Zagor, arkadaşlarıyla bira içiyordu.
Aziz Tuna, Zagor’la tanışmak isteyen bir okuruyla yanlarına geldi. Selamlaştılar, tanıştılar, hep birlikte demlenmeye başladılar. Zagor, bazen unutmak istediği anılarından konuşmak zorunda kalıyor,
Orhan Berent adlı hayranının bitmeyen sorularından sıkılıyordu.
Derken kesik eldivenli garip bir genç kız geldi yanlarına, çantasındaki çizgi roman albümlerini satmak üzere göstermeye başladı. Aziz, Prado’nun albümünü görünce iyice emin oldu ve kızın elini şiddetle tutarak “çaldın bunları sen” dedi. Kız elini hırsla geri çekti. Masadaki herkes bir anda gerilmişti “en azından bu albümü Enserdark’tan çaldın!”. Ne Kız ne de başkası tek kelime etmiş değildi.
“O esnada” masaya bir yabancı daha geldi. Üzerinde eprimiş kıyafetleri vardı, kokuyordu ve avurtları ya yorgunluktan ya açlıktan çökmüştü, zoraki bir gülümsemeyle “Aziz Tuna diye birini arıyorum” dedi. Suskunluğu ve gerilimi pekiştiren soruyu Aziz Tuna cevapladı: “tanımıyoruz”. Adam yüzünde beliren hayal kırıklığı ile dönüp giderken Aziz Tuna tekrar sordu: “Niye arıyorsun onu?”
“Hikâyelerimi çalıyor” dedi. “Hımm bak bu kötü işte, adın ne senin”.
Adam, birahanenin kapısında “Ambrose Bierce” diye cevaplayıp, çıktı. Aziz Tuna, Zagor’la
kısacık - sözle anlatılmayacak bir dostlukla göz göze geldi. Zagor, ayakta duran kesik eldivenli garip kıza dönüp “buyrun oturun bir biramızı için” dedi.
Güneş batmak üzereydi, Aziz Tuna ve koltuğunun altında kesik eldivenli kızdan satın aldığı Prado albümü olan Orhan Berent birahaneden çıktılar. Orhan Berent “adam deliydi, kız güzeldi” ve albümü göstererek “ama Zembla daha güzel” dedi. Güldüler.
1 Comments:
şimdiye kadar yazdığınız en güzel 'sağolasın ambrose hikayeleri'nden biri olmuş bu. elinize sağlık.
Yorum Gönder
<< Home