Pazar, Mart 19, 2006

Kim Yazdı?

Aslında ayıp diyeceğim olmayacak, önüne gelen “ayıp” diyor, şu yaşıma kadar en çok duyduğum şey şu “ayıptır”. Hayır, ben bu yapılana ayıp diyemem. Birisi oyun oynamış diyeyim de kapatayım. Ama kim oynamış onu bulamıyorum.


Öncesini anlatayım: Serüven’in yeni sayı kapağı için Ozan (Küçükusta) ile anlaşmıştık. Beklentilerimi anlatmıştım, sonra eskizleri konuştuk filan…Ozan’a kapağın içerisinde hemen fark edilmeyecek küçük bir ayrıntı koymasını istemiştim. Tersten yazılmış, krill alfabesini andıran biçimde Tam Macera yazabilirsin demiştim galiba. O da Tam Macera’yı çıkartan ekibin sembolü olan Karmayı işlemiş kapağa, arayan bulur!


Buraya kadar her şey tamam… Ama dergi matbaadan geldi, bir de ne göreyim? Kapakta daha önce görmediğim bir ekleme var. Abdülcanbaz’ın sol koluna eski yazıyla bir şeyler yazılmış. Bilemiyorum yapan arkadaş “dövme” sanılır diye düşünmüş olabilir ama pek olmamış, sonradan eklendiği anlaşılıyor… Olmuş-olmamış, o yazıda ne yazılmış bunları bir kenara bırakıyorum…

Soru şu: Kim yapar bu eklemeyi? Bülent yaptı diyeceğim, eski yazı bilmez. Üstelik yanındaydım, yapsa dayanamaz söylerdi. Matbaadan yaptılar desem adamların ilaveleri ne hale getirdiğini görüyorum, nerde o incelik, o oyunbazlık diyeceğim.

O yazıyı kimin yazdığını düşünüp duruyorum. Önce yazmayacaktım, sonra vazgeçtim. Öncelikle içinde bulunduğum durumu düşünmenizi istiyorum: Derginin her şeyiyle ilgileniyorsunuz, sonra birisi sizin haberiniz olmadan araya bir şey sıkıştırıyor, hem de kapağa!! Dahası var, Ozan bunu ben yaptım sanacak… Hayır, ben yapmadım!!

Selamlar, kolaylıklar

17 Comments:

Anonymous Adsız yazdý...

ORAYA "SERÜVEN" YAZMAK İSTEMİŞ BİRİ... ARAP HARFLERİYLE "SİN", "RE", "VAV" VE "NUN" AÇIKÇA SEÇİLİYOR... AMA SERÜVEN'İN ÖYLE YAZILDIĞINDAN PEK EMİN DEĞİLİM.

AMCANIZ

20/3/06 08:58  
Anonymous Adsız yazdý...

"serüven"den ziyade "serven" olmuş sanırım..
"serüven" olması için bir "vav" daha olmalıydı galiba..
bu arada ozan bey'e soruldu mu bu ayrıntı hakkında bilgisi olup olmadığı?

onur ezer

20/3/06 09:37  
Anonymous Adsız yazdý...

Konuyla ilgili olarak aldığım iki maili paylaşmak istiyorum. İlki, Hocam Mustafa Taş'tan geldi. Abdülcanbaz'ın kolundaki Farsça kökenli ismin Birinci Dünya Savaşı sırasında İttihatçı karşıtı bir gizli örgüt tarafından kullanıldığını yazmış. Duymamıştım.

İkincisi. böyle bir oyunu kim oynar diye düşündüğümde aklıma gelen bir arkadaştan e-posta geldi. Şöyle yazmış:

> bir bu eksikti, hakkaten abdülcanbazın koluna o yazıyı kim yazabilir.
> şimdi bakıyorum da sin ve re var. arada u için vav olması gerekmez mi ?
> sonra bir vav daha var (ve harfi için) ve nun. ama nun'un noktası yok.
> sence serüven doğru bir şekilde mi yazılmış.
>
> oğlum kim bu ya eski yazıyı eksik bilen.

e-postayı kimin yazdığını söylemeyeceğim, ona da bir şey söylemedim ama durumun farkında olduğumu bilmesini istediğim için buraya yazıyorum. Selamlar, kolaylıklar

20/3/06 10:36  
Anonymous Adsız yazdý...

Levent bey

Arkadaşınız son maddede haksız.

El yazısında "nun"un noktası olmaz. kuyruğun fazladan kıvrılması yeter.

Sahi kim yazdı bunu?


Amcanız

20/3/06 11:07  
Anonymous Adsız yazdý...

Seruven camiasında enteresan bir tartışma sürüyor: Abdülcanbaz'ın sol kolundaki dövme (!) hakkındaki bu tartışma ile ilgili ben de bir iki kelam etmek zorunda hissettim kendimi...

ilk olarak "Amcanız" mahlası ile yazan zatın dediğine göre "sin", "re", "vav" ve "nun" harfleri işlenmiş sayfa tasarımının sona ermesi ile baskının elimize geçmesi arasında. "nun"un noktası varmış, yokmuş, kuyruğu uzatılırmış... bu kısmı çok önemli değil bence.

Mustafa Taş hocamızın söyledikleri beni ürküttü ne yalan söyleyeyim... İttihatçı karşıtı kılıç artıkları kimler diye düşünüyorum... "Halaskar Zabitan" diye bir grup vardı cihan harbi öncesinde. "1912 yilinin mayis ayi civarinda orduda kurulmus ittihat ve terakki cemiyeti aleyhtari askeri bir devrimci örgüttü halaskar zabitanlar. sözcük anlami "kurtarici subaylar" olan örgüt 1912'nin ortasindan 1913'e kadar sürmüş olan ittihat ve terakki karşıtı hükümetin arkasındaki en önemli kuvvettir. İttihatçılar babıali baskını ardından bu grubu çeşitli yollarla sindirmiş, ortadan kaldırmıştı. iyi de adı halaskar zabitan olan bir örgüt neden serüven (ya da serven) adını kullansın?

Kostova'nın romanı "Tarihçi" de günümüze kadar uzanan ve voyvoda drakul'a karşı mücadele etmesi için fatih sultan mehmet'in kurduğu bir örgütten söz ediliyordu ama adlarını hatırlamıyorum.

bir de 1996'de Hürriyette benzer bir örgütün üyelerinin maceraları çizgi roman formatında verilmişti: "cim-dallılar" diyordu örgütün üyeleri kendilerine... "cemiyet-i dilaveran"ın kısaltmasıydı galiba.

Lakin bildiğim kadarıyla abdülcanbaz hiçbir zaman ittihatçı olmadığı gibi ittihatçı karşıtı da olmayan bir karakter değil mi?

bir karışıklık var bu işte bence...

ama asıl karışıklık serven'in "nun"unda değil bence. kimin yazdığında. LeCe eski yazı biliyormuş. ama o yazmış olamaz derginin malzemeleri benim elimdeydi. Ben eski yazıyı (ne yazık ki) bilmiyorum. Oda arkadaşım Gazi'nin tarih bölümünde okumuş iki yıl; yani anlar bu işlerden ama zannetmem ki o böyle bir işe kalkışsın. matbaa?.. Can dergi yapılırken bir kaç defa ziyaret etmişti bizi... yok canım daha neler.

20/3/06 11:57  
Anonymous Adsız yazdý...

Orhan yapmıştır Orhan.Ondan beklenir,böyle hinlikler.Adam bari yapacaksan Letteri'yi yazsaydın Kelt dilinde.
Jim( top secret agent)

20/3/06 16:27  
Anonymous Adsız yazdý...

ben yazmadım ya batu yok daha neler. izmir'den kalkıp da nasıl yazayım. hem ben yazsaydım 20 yıl önceki osmanlıca bilgimle;

sin'den sonra e harfi koyar, u ve v için iki tane vav kor, bir e daha ekler ve nun'a matbaa yazısında olduğu gibi nokta koyardım. ki yanlış diyorlar el yazısında nun'a nokta konmaz diyorlar. dedim ya, ben olsaydım üstülü, esreli yazardım. her şeyi benden bilmeyin ya.

ta kendisi

20/3/06 23:10  
Anonymous Adsız yazdý...

bu dövmenin aslı benim kolumdadır, zaten dövme de değil doğum lekesidir... Siz ne hakla benim kolumu kaynak göstermeden bu yazıyı kullanırsınız? kimden izin aldınız?

21/3/06 09:10  
Anonymous Adsız yazdý...

Serüven sözcüğünün nasıl yazıldığını görmek için eski sözlüklere baktım...

Şemseddin Sami'nin Kamus-i Türki'sinde, B. Toven'in (Okunuşa dikkat! Bu kıymetli büyüğümüz Beethoven hayranıdır. Adını [Baha] daima kısaltarak yazar) lügatinde ve Redhouse'un lügatinde yok... Latin harfli lügatimiz Ferid Devellioğlu'nda da yok. İyi mi? Meğer daha sonra dilimize girmiş.

Türkçe sözlüklerden bazıları iştikakinde fikir birliği içinde değiller. Farsça kökenli olduğu efsanesi var... kimi ser-van'dan... kimi ser-ban'dan gelir diyorlar ki... ki bunlardan biri de Farsça deve çobanı demek...

Dolayısıyla Türkçe'ye yeni girmiş olanlar ile tamamen Türkçe olanlarda olduğu gibi bu kelimeyi çifte vavla yazmak iktiza edecek... hatta bir hocamız gene aynı gerekçeyle iki tane de "hemze" (e sesi çıkarmak için) bile gerekebilir, dedi... Çünkü Arapça ve Farssçadan gelmeyen kelimeleri doğru okumak için bütün seslileri de koyarlardı eskiler...

Ol kadardır hikâyet... Gerisi duruğu bi-nihayet... Temmet.


Amcanız

21/3/06 12:59  
Anonymous Adsız yazdý...

Vallahi kafam karıştı. Yazılanlar doğru mu değil mi ayırd edemiyorum artık :)
Sevda Ak

21/3/06 13:31  
Anonymous Adsız yazdý...

yanlış biliyorsunuz, ben o yazıyı Al Azif adlı kitaptan alıp koydum oraya. isimsiz birtakım dehşetleri kilit altında tutmaya yarayan bir tılsım o.

21/3/06 15:57  
Anonymous Adsız yazdý...

olayın içinde bir yerlerde can'ın olduğundan emindim zaten...

"isimsiz dehşetler" filan diyor ya... hemen lovecraft ve poe ile ilgili yazısını tekrar okuyacağım... belki o yazıdan birşeyler çıkartırım diyorum ama bakalım.

22/3/06 10:22  
Anonymous Adsız yazdý...

Modern Osmanlıca imlâsı ile "serüven" yazmak isterseniz, tam olarak böyle yazarsınız. Sesli harfler kullanılmaz: s-r-v-n... Araya sesli harfleri, cümlenin gelişine göre yerleştirip, doğru kelimeyi bulursunuz. Gerçi burada ortada bir cümle filan yok, o ayrı.

Elbette eskiler olsa idi, oraya, "serüven" yerine "mâcera" yazardı. Serüven kelimesinin, 50'li, 60'lı yıllarda, çizgi romanlar yoluyla yayıldığını sanıyorum.

Fakat burada, İttihatçı karşıtı eski gizli örgütler filan gibi "komplo teorileri"ne girilmesi, şaşırttı beni doğrusu. Daha da talihsiz olanı, "Kim bu İttihatçı karşıtı kılıç artıkları" gibi bir ifadenin kullanılmış olması...

Şimdi, İttihatçıların kendileri çok matah bir şeymiş gibi... Koskoca imparatorluğun yönetimini 10 sene içinde alıp batıran insanlardan söz ediyoruz. Üstelik, "Halaskâr Zabitan" yani "Kurtarıcı Subaylar" örgütünden daha darbeci bir yapı ile karşı karşıyayız. Herkes, Enver Paşa'nın Ocak 1913'deki silahlı ve kanlı Bâbıli Baskını ile iktidarı nasıl ele geçirdiğini biliyor.

"İttihatçı karşıtı kılıç artıkları" gibi, anti-demokratik, darbeci, ayırımcı, azgelişmiş ülkelere mahsus, üstelik tarihin kanlı sayfalarını aklamaya çalışıyormuş gibi duran bir cümlenin burada kullanılması, üzücü, çok üzücü...

Levent Elpen

23/3/06 11:31  
Anonymous Adsız yazdý...

"Hoca, ava çıkmış, bir kaç espri avlamış. karısına kızarttırıp pilav yaptırmış, dostlarını yemeğe çağırmış. Ancak, hoca'ya takılmak isteyen biri kızarıp pişmiş esprileri gizlice kaldırıp tencereye canlılarını koymuş. Tam yemek vakti tencerenin kapağını açıp espriler pııır diye havalanıp uçuverince, hoca şöyle söylenmiş; "hey yarabbim, haydi esprileri canlandırıp yeniden dünyaya saldın, sevindirdin, ama benim, yağımı, tuzumu, biberimi, odunumu alıp üzmeye ne hakkın var?"

Aziz (sıhhatli muhalif takvimi)

23/3/06 21:45  
Anonymous Adsız yazdý...

Amca sana iyi avlar, her köşe de av için bekliyorsun... Ama kendini yine kendin ele verdin... :)

26/3/06 00:03  
Anonymous Adsız yazdý...

cevap yazayım mı yazmayayım mı diye düşündüm. içimden bir ses diyor ki 'yaz cevabını, yükünü at...' bir başka ses ise 'cevap yazmaya gerek var mı? allahaşkına' diyor gülerek. ama gerek var cevaba.

bir büyüğüm başından geçen bir olayı anlatmıştı bir süre önce. kendisinin de içinde yer aldığı bir gruba yönelik yazılı bir takım saldırılar karşısında içine düştüğü ikilemden sözediyordu. 'bana düşmez cevap vermek' diyormuş lakin ikilemi güzel bir örnekle açıklamıştı: "misafirliğe gittin evin camına biri taş atıp kırıyor, ev sahibi ile birlikte camdan bakıyorsun. aşağı inip taşı atanı dövermisin yoksa ev benim evim değil mi dersin?"

Şükür misafir değilim burada. oldukça uzun bir zamandır koloni mailliste üyeyim. okuyorum, yazıyorum. serüven dergisinin de takipçisiyim. serüven.org açıldığı zaman bir şifre vermişti yazı yazayım haber atayım diye L.C. sonra blog...

Bu derginin, maillist'in, sitenin, blog sitesinin temel hedefinin çizgi roman ekseninde buluşan bir grup insanın; çizgi romana ilişkin fikir, görüş ve düşüncelerini paylaşmalarını, bir cemaat/topluluk/community oluşturmalarını sağlamak amacında olduğunu düşünüyordum. hala da öyle düşünüyorum.

Hayatı ciddiye almak ile mizah arasında da önemli bir fark olduğunu düşünüyorum ne yalan söyleyeyim.
Politik olmak bir şeydir, ideolojiyi yaşamında tek klavuz yapmak başka bir şey bence. politik bir duruşa sahip olmak -bi aralar fazlası ile yaygın olduğu gibi- parka, bıyık, postal, birinci sigarası, ince belli bardakta çay... olayından farklı birşey bence.


Levent Elpen diyor ki

Fakat burada, İttihatçı karşıtı eski gizli örgütler filan gibi "komplo teorileri"ne girilmesi, şaşırttı beni doğrusu. Daha da talihsiz olanı, "Kim bu İttihatçı karşıtı kılıç artıkları" gibi bir ifadenin kullanılmış olması...

MİZAH YAPIYORUZ SAYIN ELPEN... Farkedemiyor musunuz? Komplo teorilerini yazanların hepsi (içinde ben de varım) bu satırları yazarken gülümsüyor. bu satırları yazanların amacı kendi gülümsemesini başkaları ile paylaşmak.

Şimdi, İttihatçıların kendileri çok matah bir şeymiş gibi... Koskoca imparatorluğun yönetimini 10 sene içinde alıp batıran insanlardan söz ediyoruz.

politik fikirlerimizi mi çarpıştıracağız. Burası yeri değil... ama iki satır da ben yazayım. sizin koskaca imparatorluk dediğiniz şeyin sınırlarının 1900'lerin ilk yıllarında nerelerde olduğunun farkında mısınız? Emperyalizm diye bir şey duydunuz mu hiç...
Hala İttihatçılar mı batırdı diyorsunuz memleketi...

Üstelik, "Halaskâr Zabitan" yani "Kurtarıcı Subaylar" örgütünden daha darbeci bir yapı ile karşı karşıyayız. Herkes, Enver Paşa'nın Ocak 1913'deki silahlı ve kanlı Bâbıli Baskını ile iktidarı nasıl ele geçirdiğini biliyor.

İttihatçılar darbeci evet haklısınız. Halaskar Zabitan değil mi?

"İttihatçı karşıtı kılıç artıkları" gibi, anti-demokratik, darbeci, ayırımcı, azgelişmiş ülkelere mahsus, üstelik tarihin kanlı sayfalarını aklamaya çalışıyormuş gibi duran bir cümlenin burada kullanılması, üzücü, çok üzücü...

İsmet İnönü'nün çok güzel bir lafı vardır bilmem işitmiş miydiniz?
"HAYDİ CANIM SEN DE"

27/3/06 10:44  
Anonymous Adsız yazdý...

Siz, mizahı bana mı, kendinize mi öğretiyorsunuz?

Mizahın ne olduğunu sizden öğrenecek değilim. Gerçeklerden yola çıkmayan, gerçeği, hayatı ve politikayı eleştirmeyen mizah, mizah değildir. Sanırım siz son dönem sahne şaklabanlarının kendilerinin daha iyi "mizah" yaptığı aldatmacasına kurban gitmişsiniz.

Burada sarf edilenin şahsî politik görüşüm olmadığını ayrıca beyan ederim. Gerçeğin ta kendisidir. Ne Halaskâr Zâbitan, ne İT ne de başka bir darbeci, anti-demokratik uygulama yapan kurumun, kuruluşun, hiç bir zaman arkasında olmam, hepimize büyük zararı dokunan bu gibi görüşlerle her şekilde mücadele ederim. Güldürme amaçlı da olsa -ki hiç de öyle görünmüyor- böyle ifadelerin kullanılmaması gerekir. Bu, cenazesi olan insanlarla alay edilmesine benzer.

İmparatorluk sınırlarına gelince: Söyleyeyim, 1908'de, Osmanlı İmparatorluğu, Adriyatik Denizi'nden (Arnavutluk, Kosova, Makedonya, Selânik) Ege Denizi'ne, Anadolu'dan, Filistin ve Hicaz'a, Kızıldeniz'e, Aden Körfezi'ne, Bağdat'tan Basra'ya ve Basra Körfezi'ne kadar uzanıyor, ayrıca Kuzey Afrika'da, bugünkü Libya topraklarına tekabül eden Trablusgarp'ı elinde bulunduruyordu. İmparatorluk daha önce de çok toprak kaybetti ama asla İT dönemindeki kadar hızlı bir küçülme yaşamadı. İlk önce, İtalyan savaşı ile Trablusgarp ve Oniki Adalar'ı, daha sonra Balkan Savaşı ile Arnavutluk, Kosova, Makedonya ve Güney Bulgaristan'ı, daha sonra da, Birinci Dünya Savaşı ile Arap nüfusun yoğun olduğu topraklarını kaybetti. Bu kadar büyük yüzölçümlü toprak kaybı, Osmanlı tarihinde yoktur. Bu utanç tarihinin tek müsebbibi, Alman emperyalizminin maşası, Enver Paşa ve İT'ci arkadaşlarıdır. İşte size emperyalizm. Mısır'daki sağır sultanın duyduğu ama sizin duyamadığınız emperyalizm!

Yol açtıkları utanç dolu yenilgi sonunda, tabanları yağlayıp dünyanın orasına burasına kaçmaya çalışanlar da bunlardır.

Bu acı dolu tarih ile dalga geçilmez, geçilemez. Evet, misafir, haddini bilmelidir.

Ben de size (her kim iseniz), Mustafa Kemal Atatürk'ün şu sözü ile cevap vereyim: "GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER"

Levent Elpen

4/4/06 15:22  

Yorum Gönder

<< Home