Mizah ve Gerçeklik
Dün ODTÜ’deki Türkiye Estetik Kongresi dahilinde “Mizah ve Gerçeklik” başlıklı bir oturuma dinleyici olarak katıldım. Oturumda üç konuşmacı yer aldı: Yrd. Doç. Dr. Melek Şahindokuyucu (Abant İzzet Baysal Üniversitesi), Arş. Gör. Canan Sarıoğlu (Cumhuriyet Üniversitesi), Doç. Dr. Erdinç Sayan (ODTÜ).
Melek Şahindokuyucu’nun sunumunun başlığı “Estetik Bir Söylemle Sanatçı Ütopyaları ve Sanat yapmada Ütopyanın Tetikleyici Rolü” idi. Bu uzun başlık konuşmasının içeriğini de özetliyor aslında. Konuşmanın sonunda, kendisinin bu oturuma katılmak için herhangi bir talepte bulunmadığını, programın organizasyon tarafından yapıldığını söyledi. Bunda, muhtemelen, konuşmasının bir bölümünde “Mizah sanatçısının usu elbette bir bütündür, eserleri bu bütünün parçalarıdır” gibi bir cümle kullanmış olmasının da payı vardı.
Canan Sarıoğlu “Sanat Alanı Olarak Mizah: Sanat, Mizah, Karikatür İlişkisi” başlıklı sunumunda, mizahın sanatın bir alt dalı değil, başlı başına bir sanat alanı olduğunu savundu. Mizahın karikatür ya da gülmece demek olmadığını öne sürdü. Mizahçının işlevinin aslında hüzün uyandıracak bir olayı bizi güldürecek biçimlerde ortaya koymak, acıdan neşe çıkarmak olduğunu söyledi. Karikatürün de, “düzeyli bir çizim, açık bir mesaj ve ince bir espri” ile mizahı en iyi şekilde işleyen alan olduğunu iddia etti.
Erdinç Sayan’ın “Cartoons and Philosophy: Their Relevance to Each Other” başlıklı sunumu karikatürün nasıl tanımlanabileceği sorusuna yanıt aradı. Karikatürlerin ortak özellikleri üzerinde durdu: ekonomik bir temsil biçimi olmaları, mizahi olmaları, çizilmiş olmaları gibi özelliklerden bahsetti. Fakat aslında her basit çizimin karikatür olarak anılamayacağını (burada smiley karakterlerinin karikatür olduğunu ama Word’deki bookdings karakterlerinin basit çizimli olmasına karşın karikatür olmadığını söyledi), her karikatürün güldürmesi gerekmediğini (burada Sururi’nin çizdiği Cemal Nadir karikatürünü gösterdi ve bu karikatürün küçükken kendisini ne kadar korkuttuğunu anlattı), her karikatürün çizilmiş olması gerekmediğini (fotoğrafların da kullanılabileceğini) söyledi. Bu yüzden bütün karikatürlerin bütün özelliklerinin aynı olmasının imkansız olduğunu iddia etti. Karikatürleri tanımlamak için, Wittgenstein’ın oyunları tanımlamak için kullandığı “family-resemblance” kavramını kullandı. Karikatürlerin sahip olduğu özellikleri “C1, C2, C3,…. Cn” şeklinde tanımlayıp, bir karikatürün bunların hepsine birden sahip olamayacağını, ancak bunlardan birkaçına sahip olan bir şeyin karikatür olarak adlandırılabileceğini söyledi.
Oturumun sonunda, dinleyicilerin soruları alındı. Bir dinleyici neyin karikatür olduğunu anlamak için bağlamın da önemli olduğunu söyledi. “Örneğin, düz bir çizgiyi karikatür olarak düşünmeyebiliriz, fakat bir karikatürist onu öyle bir bağlamda kullanır ki, bazılarımız çok güleriz, bazılarımız çok kızarız vs.” şeklinde bir açıklama yaptı. Erdinç Sayan bu görüşe katıldığını söyledi. Canan Sarıoğlu ise bunun sanatsal bir içeriği olmayacağı için karikatür olarak adlandırılamayacağını düşünüyordu. Kendisi, ayrıca, Erdinç Bey’in gösterdiği “smiley” karakterlerinin de karikatür olmadığını öne sürdü. Günlük gazetelerde çizilen “Bizim City” gibi köşelerin de her zaman sanatsal bir kaygı taşımadıklarını, iş yetiştirme baskısı içinde yapıldıklarını söyledi.
Bunun üzerine, Canan Hanım’a, sunumunda kullandığı bir Gırgır kapağını çizen Oğuz Aral ile ilgili fikri soruldu. Canan Hanım bu kapaktakinin sanatsal bir karikatür ve Oğuz Aral’ın bir karikatürist olduğunu, ama öğrencilerinin üzerinde nasıl çizmeleri gerektiğine ilişkin kurduğu baskıyla onları sanatsal karikatür yapmaktan uzaklaştırdığını söyledi.
Ben de konuşmacılara bir soru yönelttim. İngilizce “caricature” ve “cartoon” arasında bir ayrım yapmak gerektiğini, Örneğin Sururi’nin Cemal Nadir çiziminin bir karikatür, Oğuz Aral’ın kapak çiziminin ise “cartoon” olduğunu söyledim, bu bağlamda, Canan Hanım’a Sururi’nin çizimi konusunda ne düşündüğünü sordum. Onun bir karikatür değil bir illüstrasyon olduğunu iddia etti. Karikatürün yazılı olmasının şart olmadığını, yazısız karikatürlerin de olabileceğini ekledi.
Sorular kısmında ayrıca, makinelerin karikatür çizip çizemeyeceği, insanlar gibi duyguları ve düşünceleri olan makinelerin yapılıp yapılamayacağı, mizah-hüzün ilişkisi (“güleriz ağlanacak halimize”) üzerinde duruldu.
Melek Şahindokuyucu’nun sunumunun başlığı “Estetik Bir Söylemle Sanatçı Ütopyaları ve Sanat yapmada Ütopyanın Tetikleyici Rolü” idi. Bu uzun başlık konuşmasının içeriğini de özetliyor aslında. Konuşmanın sonunda, kendisinin bu oturuma katılmak için herhangi bir talepte bulunmadığını, programın organizasyon tarafından yapıldığını söyledi. Bunda, muhtemelen, konuşmasının bir bölümünde “Mizah sanatçısının usu elbette bir bütündür, eserleri bu bütünün parçalarıdır” gibi bir cümle kullanmış olmasının da payı vardı.
Canan Sarıoğlu “Sanat Alanı Olarak Mizah: Sanat, Mizah, Karikatür İlişkisi” başlıklı sunumunda, mizahın sanatın bir alt dalı değil, başlı başına bir sanat alanı olduğunu savundu. Mizahın karikatür ya da gülmece demek olmadığını öne sürdü. Mizahçının işlevinin aslında hüzün uyandıracak bir olayı bizi güldürecek biçimlerde ortaya koymak, acıdan neşe çıkarmak olduğunu söyledi. Karikatürün de, “düzeyli bir çizim, açık bir mesaj ve ince bir espri” ile mizahı en iyi şekilde işleyen alan olduğunu iddia etti.
Erdinç Sayan’ın “Cartoons and Philosophy: Their Relevance to Each Other” başlıklı sunumu karikatürün nasıl tanımlanabileceği sorusuna yanıt aradı. Karikatürlerin ortak özellikleri üzerinde durdu: ekonomik bir temsil biçimi olmaları, mizahi olmaları, çizilmiş olmaları gibi özelliklerden bahsetti. Fakat aslında her basit çizimin karikatür olarak anılamayacağını (burada smiley karakterlerinin karikatür olduğunu ama Word’deki bookdings karakterlerinin basit çizimli olmasına karşın karikatür olmadığını söyledi), her karikatürün güldürmesi gerekmediğini (burada Sururi’nin çizdiği Cemal Nadir karikatürünü gösterdi ve bu karikatürün küçükken kendisini ne kadar korkuttuğunu anlattı), her karikatürün çizilmiş olması gerekmediğini (fotoğrafların da kullanılabileceğini) söyledi. Bu yüzden bütün karikatürlerin bütün özelliklerinin aynı olmasının imkansız olduğunu iddia etti. Karikatürleri tanımlamak için, Wittgenstein’ın oyunları tanımlamak için kullandığı “family-resemblance” kavramını kullandı. Karikatürlerin sahip olduğu özellikleri “C1, C2, C3,…. Cn” şeklinde tanımlayıp, bir karikatürün bunların hepsine birden sahip olamayacağını, ancak bunlardan birkaçına sahip olan bir şeyin karikatür olarak adlandırılabileceğini söyledi.
Oturumun sonunda, dinleyicilerin soruları alındı. Bir dinleyici neyin karikatür olduğunu anlamak için bağlamın da önemli olduğunu söyledi. “Örneğin, düz bir çizgiyi karikatür olarak düşünmeyebiliriz, fakat bir karikatürist onu öyle bir bağlamda kullanır ki, bazılarımız çok güleriz, bazılarımız çok kızarız vs.” şeklinde bir açıklama yaptı. Erdinç Sayan bu görüşe katıldığını söyledi. Canan Sarıoğlu ise bunun sanatsal bir içeriği olmayacağı için karikatür olarak adlandırılamayacağını düşünüyordu. Kendisi, ayrıca, Erdinç Bey’in gösterdiği “smiley” karakterlerinin de karikatür olmadığını öne sürdü. Günlük gazetelerde çizilen “Bizim City” gibi köşelerin de her zaman sanatsal bir kaygı taşımadıklarını, iş yetiştirme baskısı içinde yapıldıklarını söyledi.
Bunun üzerine, Canan Hanım’a, sunumunda kullandığı bir Gırgır kapağını çizen Oğuz Aral ile ilgili fikri soruldu. Canan Hanım bu kapaktakinin sanatsal bir karikatür ve Oğuz Aral’ın bir karikatürist olduğunu, ama öğrencilerinin üzerinde nasıl çizmeleri gerektiğine ilişkin kurduğu baskıyla onları sanatsal karikatür yapmaktan uzaklaştırdığını söyledi.
Ben de konuşmacılara bir soru yönelttim. İngilizce “caricature” ve “cartoon” arasında bir ayrım yapmak gerektiğini, Örneğin Sururi’nin Cemal Nadir çiziminin bir karikatür, Oğuz Aral’ın kapak çiziminin ise “cartoon” olduğunu söyledim, bu bağlamda, Canan Hanım’a Sururi’nin çizimi konusunda ne düşündüğünü sordum. Onun bir karikatür değil bir illüstrasyon olduğunu iddia etti. Karikatürün yazılı olmasının şart olmadığını, yazısız karikatürlerin de olabileceğini ekledi.
Sorular kısmında ayrıca, makinelerin karikatür çizip çizemeyeceği, insanlar gibi duyguları ve düşünceleri olan makinelerin yapılıp yapılamayacağı, mizah-hüzün ilişkisi (“güleriz ağlanacak halimize”) üzerinde duruldu.
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home