Pazar, Haziran 29, 2008

Vatansız ve Efendisiz

Masashi Tanaka’nın yarattığı Gon’un herhangi bir hikâyesi bittiğinde aklınızda öfke ve korku duyguları kalıyor. Gon için Tanaka’nın “cool dinozoru” deniyor, O’nun bir punk ya da anarşist olduğu iddia ediliyor; Gon’u Japon olmayan kimse tam anlayamaz diyen de çıkıyor. Sonuçta hepsi bir iddiadır ama farklı yorumlara açık bir metin olması çalışmanın başarısını gösterir. Doğada her canlı yaptığı her eylemi yaşama içgüdüsüyle yapar. Gon, yaşaması mümkün olmayan bir tür olarak oradadır ve doğa kanunun istisnasıdır (yıkıcı bir azınlıktır). Onu güdüleyen yalnızca yaşama içgüdüsü değildir. Rekabet duygusu taşır, güçler hiyerarşisine öfke de duyar. Ormanın tüm dengesini bozacak kadar delice bir gücü vardır. Bunu tahakküm kurmak için değil canı istediği yapar. Yarını değil o anı yaşamaktadır; öne çıkmak, öncü olmaktan çok bir grubun parçası olmayı, o grubun doğal güç dengesini bozan öfkesine (veya intikamına) katılmayı yeğler. Öfkeli bir seyyah olarak havyanlar âleminde dolaşır. Kibir gösteren-tahakküm kuran her canlıya misliyle karşılık vermek için seyahat ediyor gibidir. Gon’un gelecek tahayyülü yıkıcı yaratıcılığından çıkmaktadır. Her eylemi doğa kanunlarını değiştirecek niteliktedir; yaptıkları büyük bir gösteri niteliğindedir. Gon’un punk edebiyatına yakınlığı yıkıcı yaratılığından ve patlayan öfkesinden gelmektedir. En mutlu olduğu anlar, kendisini uğruna savaştığı diğerlerinin bir parçası olarak gördüğü zamanlardır. Penguenlerle birlikte yürür, kartal yavrularıyla bir arada uyur vs… Gon vatansız ve efendisiz bir Samuraydır. [Konuşma balonunun kullanılmadığı Gon hemen tüm Avrupa ülkeleri gibi Türkiye’de yayınlanmıştır.]

Cuma, Haziran 27, 2008

Şehirden Erkekler, Kadınlar...

Japon porseleni kadar pürüzsüz, foto-roman yüzler. Kadınlara hap dediği “gerçek hayat hikâyeleri” anlattı yıllarca Faruk Geç, biraz ordan biraz burdan. Reçete Simavi’den. Edepli bir cinsellik, şefkatli bir zalimlik, susmakla ağlamak arasında tiplemeler. Ne Bayırgülü’nün isyancı surat asmaları, genç erkeklerle yarışır istek ve meydan okumaları ne de Ramize’nin nörotik, nemfoman ve meşum motor kızları. Hepsi Selma Güneri’ye yazılmış öyküler. Erkekler ya Ediz Hun ya da Önder Somer, şehirden.

Etiketler:

Perşembe, Haziran 26, 2008

İlginç Bir Az-satar Çizgi Roman

Aksoy Yayıncılıktan çıkmış Bir Yalancıyla Birkaç Gün (Egoist Dizisi, 1999) sanıyorum Türkiye’de az satmış çizgi romanlardan biridir. Etienne Davodeau’nun (d.1965) çalışması ülkemizdeki mevcut çizgi roman anlayışından oldukça farklı bir hikâye içeriyor. Her şeyden önce Bir Yalancıyla Birkaç Gün serüven, gerilim ya da aksiyon üzerine kurulu değil. Üniversiteyi birlikte okumuş, otuzlu yaşlarındaki beş arkadaş kısa bir tatil için bir dağ evinde bir araya geliyorlar. Hep bir serüven, gerilim ya da travmatik bir çözülme beklendiği için hikâye de o gözle okunuyor. Travmatik olmasa bile bir tür psikolojik kriz yaşanıyor, ama birbirlerini seven arkadaşlar bu durumu aşıyorlar. Davodeau iyimser yaklaşıyor kahramanlarına, sapmalara bir karakter sorunu demiyor; hayatın ve rekabetçi dünyanın yarattığı baskı olarak görüyor, yaşanan duygusal patlamaları. Arkadaşların kendi aralarındaki eğlenceleri, birbirlerine takılmaları ve aileleriyle yaptıkları uzun telefon konuşmaları hikâyeyi okunur kılıyor. Davodeau kendini okutan bir gerilim de yaratıyor. Uzun süre dedektiflik serileri de yapmış olması bunun göstergesi olsa gerek.

Etiketler:

Pazartesi, Haziran 23, 2008

Tahran Bienali



Fotoğraf, çizgi roman, karalama, video.. gibi farklı tekniklerde çalışmalar seçilmiş. Hafriyat Karaköy'deki sergide az sayıdaki duvarları yüzlerce çalışma kaplamış. Detaylar:

1.Uluslararası Gezici Tahran Bienali / Kentsel Kıskançlık
Kuratorler ; Amirali Ghasemi / Serhat Koksal

Hafriyat Karaköy Açılış : 30 Mayıs Cuma 18.00 - 21.00
Tahran Bienali Sergisi 30 Mayıs - 6 Temmuz 2008
Haftaarası : 12.00 - 19.00 / Pazartesi Salı Kapalı
Necatibey Cad. No:79 Karaköy Istanbul

Dogzstar Galatasaray
Gozel Parti : 30 Mayıs Cuma 23.30 - 04.00
Tahran Bienali Özel Video Programı 30 Mayıs - 6 Temmuz 2008
Haftaarası : 19.00 - 04.00 / Pazar Kapalı Kartal sokak no:3 kat.3 Galatasaray Istanbul

Ben de Atıl Altaş'la yaptığım bir film çalışmasını (Eski superman çizgi filmlerinden bir tanesini Afganistan görüntüleriyle yeniden kurguladık.) yolladım, Hafriyat Karaköy'de gösterimde. Her ne kadar kapatılmış olsa da, youtube linkini vereyim izlemek isteyenlere:

www.youtube.com/watch?v=Lp-haVVlGA4

John Buscema

[Bir çalışmayı] hissedebilmelisiniz ve onunla rahat olabilmelisiniz. Sınıfta her zaman size ifade etmeye çalıştığım gibi hareketi “hissedin”. Gerekirse canlandırın. Çizgi roman çizebilmek için bir yönetmen kadar bir aktör de olmanız gerek; öyleyse yapın! Gerçekten hissedebilirseniz, iş çok daha kolay olacaktır. Sizin için sürpriz olacak ama bu his bitmiş çiziminizde karşınıza çıkacak.

Cuma, Haziran 20, 2008

The Essex County Boxing Club

Jeff Lemire'nin Top Shelf 2.0'da yeni yayınlanan kısa bir Essex County öyküsü. 



Etiketler: , ,

Billy Wilder

Sinema da edebiyat da benim için hem önemli bir beslenme kaynağı hem de büyük bir okuldur. Yazılan her tür hikâye aslında yazarının içinden gelir, kaçınılmaz olarak yaşadığı hayatın tecrübelerinden kaynaklanır. Ama hayat tecrübeleri içinde sadece yazarın yaşadığı gerçek olaylar değil aynı zamanda hayali olaylar da yer alır. Gerçeklik vehmi yaratılmış bir gerçeklik varsa eğer; roman kahramanları , film karakterleri gibi gerçek olmayan kişileri gerçek hayatta karşılaştığımız kişilerden daha çok kendimize yakın bulabiliriz demek istiyorum. Dahası hata yapmaktan korkmayarak şunu iddia edebilirim ki; gerçek bir karaktere dönüşen pek çok tipleme biliyorum. İnanıyorum ki sinema ve edebiyat, çizgi roman yapmak isteyen insanlar için teknik açıdan da çok önemli iki medium. En azından benim için öyleler . Kendi fikrimi söyleyecek olursam- biraz provokatif bir düşünce olsa da buna inanıyorum - bunu çizgi roman okullarında beni nadiren davet ettikleri toplantılarda sıklıkla ifade ettim-. Öğrencilere Billy Wilder’ı tanıyıp tanımadıklarını sorarım. Genelde cevap “hayır”dır, ben de eklerim “o zaman çizgi roman yapamazsınız”. Bana göre birisi Billy Wilder’ı tanımıyorsa çizgi roman yapamaz. Bence bu gerçekten doğru. En azından çoğu Billy Wilder’ı kişi olarak tanımıyorsa bile, içlerinden bazıları birkaç filmini izlemiştir. Ama hiç kimse Billy Wilder filmi izlememişse bence bu insanların hikâye anlatabilme ihtimalleri söz konusu değildir, çizgi romanda, sinemada ya da edebiyatta.

[V.Giardino, çizgi roman ile sinama ilişkisinden söz ederken sözü Billy Wilder'e getiriyor...]

Etiketler:

Perşembe, Haziran 19, 2008

MAD-Mart 2008

Bir dostumuz MAD dergisinin geçtiğimiz aylarda yayımlanan bir kapağını yollamış. Bağlamını bilmiyorum, ama bağlamından koparak kullanılacağı aşikar, sonuçta burada neşrederek ben de bunu yapıyorum. Farklı kültürlerin dergicilik anlayışları ister istemez farklı oluyor. MAD, büyük anlatılara ve özellikle Marksizme mesafeli olmuş bir dergidir. Siyasetçileri eleştirir, onların parayla ilişkilerini özellikle vurgulamaya özen gösterir ama siyasi tavrını belirginleştirmekten özellikle kaçınır. Kapak ile ilgili yorum yapmayacağım, sadece "yaşasın komiklik ve aptallık" sloganının Türkiye'de popüler olmuş Lemanyak ve Lombak gibi dergilerde leitmotif olduğunu, birlikte düşünülebileceğini hatırlatmak istedim.

Etiketler:

Salı, Haziran 17, 2008

Miss NeverMiss

keşfetmek için
link

Etiketler:

Gürcan Gürsel'den Euro 2008 Albümü

Önce Belçika'da çıkan albüm Almanya, Avusturya ve İsviçre'de de yayımlandı.

Salı, Haziran 10, 2008

Şeytanın Gör Dediği. . .

Amerikan süper kahramanları arasında dış görünüş bakımından Hıristiyanlıktaki klasik Şeytan tasvirine en yaklaşan iki karakter hiç kuşkusuz Daredevil ve Nightcrawler. Bir tanesi ateş kırmızısı kostümü, boynuzları (hatta elinde asası) ile dev bir metropolün Cehennem Mutfağı lakaplı bölgesinde (Manhattan adasının batısı) hüküm süren biri; diğeri ise zebani kuyruklu, ışınlandığı anlarda kesif bir kükürt kokusu saçan (yine klasik Hıristiyan inancına göre cehennemin başlıca aromasıdır kükürt) gece mavisi bir Germen elf. . .zebani olmasa bile Hıristiyanlığın unutmaya çalıştığı pagan gecelerden kalma bir cin.


Karakterlerin böyle betimlenmesinde yanlış bir şey yok elbet. Fakat Daredevil da, Nightcrawler da dış görünüşlerini yalanlamak istercesine, çoğu Marvel kahramanının "tatlısu protestanı" olduğu bir evrende koyu birer katolik olarak betimleniyorlar. Nightcrawler'ın rahip olma arzuları ya da Born Again'de yaralı Daredevil'ın kiliseye sığınması okuyucuya "Neden başkaları değil de bu iki karakter?" diye sorduruyor.

Bu konuda sadece spekülasyon yapabiliriz ama görünen o ki sebep oldukça naif. Bu iki karakterin "demonik" dış görünüşlerine karşı bir taviz olarak "dışları ne kadar şeytani ise içleri o kadar semavi" gibi bir mantık söz konusu. Belki de çocuğuna çizgi roman alan muhafazakar ebeveynleri sakinleştirmek adına böyle bir tavize gidilmiş.

Üçüncü filminde de izlediğimiz ve kaynağı seksenlerin meşhur sayıları olan Örümcek Adam'ın "siyah kostüm" macerasının metninde ise başka türlü bir Hıristiyanlık perspektifi gömülü. Hatırlanacağı üzere siyah kostümün etkisine giren "mazbut" Peter Parker'ın güçleri, karakteri, düşmanlarına gösterdiği merhamet ve hatta cinsel cazibesi bile büyük ölçüde değişiyordu. Parker eski Parkerlıktan çıkıp "Örümcek Adam ile bağdaştırılamayacak fiiller" yapıyordu.

Ancak mahşeri bir gecede bir KİLİSEye sığınarak, çanların arındırıcı çınlamasının etkisiyle kötülükten kurtuluyor, ruhundaki karanlık üzerinden akıp gidiyor (ve aşağıda bekleyen zavallı Eddie Brock'un üzerine yapışıyor.)

Tüm bunların yanı sıra başka faktörler de var:

yalnız gezgin-filozof Gümüş Sörfçü'ye son yıllarda yüklenen Mesih rolü (Fantastik Dörtlü filminde / ve FF 49-50. sayılarda insanlığı kurtarmak için kendini feda etmesi doğrudan bir İsa şehitliği paralelliği içeriyor.)

veya İskandinav şimşek tanrısı Thor'un mesela Olaf Hildegaard adıyla Oslo'da değil de Donald Blake adıyla Manhattan da yaşayıp bir Amerikan kahramanı olarak sunulması gibi küçük noktalar da Amerikan çizgi romanlarında Hıristiyanlığın aslında her daim perde arkasında kol gezen bir öğe olduğunu gösteriyor.

Pazar, Haziran 08, 2008

Telefon Kartı

Hazırlıkları süren albüm çalışmalarımızdan...
Telefon Kartı (ya da Bir İntikam Hikâyesi)
Çiz. Emre Yüce, Yaz. Aziz Tuna C.

Cuma, Haziran 06, 2008

"Şu An En Heyecan Verici Dergi..."

Türkiye'de çizgi roman ve mizah dergiciliği üzerine kalem oynatan ender akademisyenlerden, yazar ve İletişim Yayınları Editörü Levent Cantek mizah dergilerinin politikaya bakışı ve politik mizah üzerine sorularımızı yanıtladı:
- Mizah dergiciliği, siyaseti kendi içeriğiyle nasıl harmanladı?
Cumhuriyetin ilk 50 yılında yazarlar ve çizerler sadece gazetelerden geçinebiliyorlardı. Dergiler yüksek telif veremiyordu. Mizahçılar bu sebeple gazetecilikten gelmedir. Manşete göre karikatür yapar, espri bulurlar. Mizah dergileri kapaklarını gazetenin ön sayfa karikatürü mantığıyla düşünürler ve yine gazete gibi aktüel siyaseti belirli sayfalarla sınırlandırırlar. Asıl olarak erotizm, argo ve komiklik ön plandadır. Siyaset, ciddiyet ve sorumluluk kostümüdür. Yakışıp yakışmadığı terziye kalmış!
- Politik duruş" ya da başka bir ifadeyle "siyasi tavır"ın mizah dergisi için önemi, belirleyiciliği nedir?
Gırgır ve sonrası için konuşalım. Bu dergilerin aktüel siyasetle ilişkileri hiçbir zaman başat olmamıştır. Muhalifliği geniş anlamıyla ele alırsak hayatın dayattığı pek çok olguyla dertleri vardır. Ama bakarsanız, aktüel siyaset, kapak ve bir iki sayfa ile sınırlıdır. Bu bölümlerin de derginin bütünü içerisinde en çok okunan bölümler olmadığı aşikârdır. Ama mizah dergileri siyasetle ilişkileri yüzünden destek ve tepki alırlar. Siyasetle ilişkileri onları konuşulur kılar. Bu derginin satışını etkiler mi, bakın o tartışılır. Şöyle söyleyeyim, Leman'ın en şaşaalı döneminde en çok okunan ve beğenilen köşesi Lombak'tı. Üreticilerinin okur mektubu aldıklarını pek sanmıyorum.
- "Gırgır geleneğinde politik mizah" için neler söylersiniz?
Gırgır'ın politikliğinin reçetesi yerliciliktir. Anti-Sovyetik bir duruşu olmuştur. Sekülerdir, modernleşme yanlısıdır. Sosyalizmle ilişkisi hep muğlaktır. Kendisinin solunda çıkan dergiler onu sola doğru kaymak zorunda bırakmıştır.
- Leman'ın, Limon'la başlayan yolculuğunda bugün itibariyle geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Mizah anlayışını yenileyebildi mi? Kaleyi hâlâ koruyor mu sizce?
Limon, Gırgır'a göre daha soldaydı, Leman ona göre daha merkeze kaydı. Son beş yılda yükselen ulusalcı dalgayı gereksiz yere sahiplendiler, sonra başka bir ayar yaptılar. Dergiyi yenilemek adına gençlere yer açıyorlar. Şunu söylemek lazım, dergilerin ömürleri vardır. Üstelik hızlı bir hayat yaşıyoruz, bu ömür süresi daha da azaldı. Leman nostaljisi yapılıyor, bu eskimenin bir işareti.
- Penguen mizah dergiciliğine, bugünün mizah anlayışına bir yenilik getirdi mi?
Penguen'i ister istemez Leman'la kıyaslamak gerekiyor. Başat üreticileri oradan isteyerek ayrıldılar. Leman herkese "vatan haini, dönek, işbirlikçi, alçak" diye bağırıyordu ve bu pek vicdani bir çığlık değildi. Bu üslup, dergiye değil kişilere yarar, olgu değil olayı konuşursunuz çünkü. Kamusal bir meseleyi tartışamazsınız bu şekilde, bütünüyle kişiselleştirilmiş bir tartışma cereyan eder. Penguen böyle bir üslup kullanmadı, komplo teorilerinin revaçta olduğu, herkesin herkesi yaftaladığı bir zamanda bu olumlu bir tercihtir. Ayrıca dergi içinden Uykusuz'u çıkardığı için yenilikçidir.
(...)
link
Yeni Aktüel, 5.6.2008

c’etait la guerre des tranchees 1914-1918