Perşembe, Ocak 22, 2009

Edwin Drood'un Hikâyesi



Epey araştırdıktan sonra anladığım kadarıyla, The Mystery of Edwin Drood la (Edwin Drood’un Esrarı) Türk okurları olarak biz henüz resmen tanıştırılmadık. Oysa o, bütün Dickens kitapları gibi, neredeyse yüz kırk yıldır içinde barındırdığı öyküyü aşarak başlı başına bir kahraman, bir öykü halinde yaşıyor, merak uyandırıyor, tartışılıyor. Bu topraklarda iletişimin bunca arttığı, kitapların bunca çoğaldığı bir çağda hâlâ birtakım kitaplardan ve bunların etrafında örülen tartışmalardan mahrum kalmamız, en hafifinden biz okurlara karşı bir haksızlık olarak değerlendirilebilir. Edwin Drood, Dickens’ın ellinci ve son romanı. Yazarı ne yazık ki vakitsiz ölünce kitap tamamlanamadı. Dickens’ın dünyaya ve edebiyata yarım kalan bir kitapla veda etmesinin burukluğu bir yana, dünyadaki binlerce Dickens okuru o günden sonra yeni bir meşgaleye kavuşmuş oldu: Edwin Drood’un sonunu tahmin etmeye çabalamak. Aslında, ilk bakışta sonu kolay tahmin edilebilir türden bir polisiyeye benziyordu The Mystery of Edwin Drood. Özetleyecek olursak, Edwin Drood adlı bir genç, bir Noel kutlamasının ardından sırra kadem basar. Bir cinayete kurban gitmişe benzemektedir ya da... benzememektedir. Romandaki karakterler arasında bu işte parmağı olabilecek birkaç şüpheli vardır: Amcası ve vasisi John Jasper; afyon kullanan, yeğeninin sözlüsü Rosa’ya gizli bir aşk besleyen, kötü yürekli biridir. Gene Rosa’ya âşık olan Neville Landnass da öne çıkan katil adayları arasındadır. Üstelik Drood’la epey kavga etmiştir, ikisi o Noel gecesi de barışmak üzere bir araya gelmişlerdir. Kısacası, o zamanların usulüne uygun olarak bir gazetede tefrika edilen bu romanın sonu kolay tahmin edilecek gibiydi. Ne var ki Dickens, ölmeden önce en iyi arkadaşı olan, aynı zamanda onun hayat hikâyesini de kaleme alan John Forster’a, bu roman hakkında topu topu iki satır bir şey yazdı: “Edwin Drood için müthiş bir son düşündüm.” Ve işte bu sözler yüzünden, o gün bugündür kimse kitabın göründüğü şekilde biteceğine inanmak istemiyor. Yüzlerce okur ve yazar kitaba çeşit çeşit sonlar yakıştırdı, bunları kitaplaştırdı, yazılanlar toplam yedi yüz bin sayfaya ulaştı, 1935’te Stuart Walker konuyu sinemaya da uyarladı.



Bu kitap-sonrası öykünün en ilgi çekici epizodlarından birinde ise işe Dickens’ın kendisi de karışmıştı. Daha doğrusu ruhu. Yazarın ölümünden iki yıl sonra, 1872’de Amerikalı genç bir matbaa işçisi, bir sabah yazarın ruhunun ona romanı bitirmesini emrettiğini açıkladı etrafındakilere. Tabii herkes buna şaşırdı, alay edenler, sinirlenenler oldu, ama sonra olup bitenler, edebiyat tarihinin eğlenceli dosyalar dolabında yerini aldı. Bu genç işçinin adı Thomas P. James’ti. Kendisi on üç yaşında okulu bırakıp bir matbaaya çırak olarak girmişti. Dickens, o zamanlar halkın kitaplarını Amerika’da, limanlarda beklediği, çok ünlü bir yazardı. Son yıllarını, değişik ülkelerde eserlerini okuyarak geçirmişti. Bu “okuma”lar gittikçe zengin birer gösteriye dönüşmüş, o ise “göçebe” bir aktörün yaşamındaki tüm zorluklardan nasibini fazlasıyla almıştı. Müzmin yorgunluk onun ölümünü hazırlayan nedenlerin belki de en önemlisi oldu. Öte yandan, Dickens karakterlerini canlandıran gezgin meddahlar türemişti. Thomas James de David Copperfield’ın çocuklar için kısaltılmış bir nüshasını okumuştu elbet, ama doğrusu göründüğü kadarıyla edebiyatla çok içli dışlı değildi. Dickens’ın ruhunun kendisine musallat olmasından sonra, her gece belli bir saatte masasının başına oturup kalem oynatmaya başladı. Üstelik ona ait olmayan, düzgün bir yazıyla, Dickens’ın üslubundan ayırt edilemeyecek bir üslupla yazıyordu. Söylediğine göre Dickens başını ellerinin arasına alıp yanı başında oturuyor, gitme vakti geldiğinde de buz gibi elini delikanlının omzuna koyarak onu transtan çıkarıyordu. Sonuç olarak roman 1873 Martı’nda tamamlandı. Thomas’ın yanında çalıştığı matbaa sahibi, ona bir yayınevi buldu ve kitap, Edwin Drood’un Esrarı’nın Sonu - Öbür Dünyadan Thomas P. James’e Dikte Ettiren: Charles Dickens adıyla yayınlandı. Tabii alaylar ikiye katlandı, ne var ki en acımasız eleştirmenler bile, sonunda son yazılan bölümlerin ilk yazılanlardan hiçbir farkı olmadığını kabul etmek zorunda kaldılar. Yayınevinin sahibi bu büyük başarı karşısında, James’ten ikinci bir roman yazmasını istediyse de, o büyük bir kararlılıkla kitabın kendisine ait olmadığını, sadece ve sadece Dickens’a aracılık yaptığını tekrarladı. Bu olayı uzun süre kimse açıklayamadı. Yirmi yıl kadar sonra Jonathan Craig, Barry Sheldon ve Jefferson Mc Cullogh adında üç Burlington öğrencisi, bu işi Thomas’la ve onun ev sahibi Mrs. Blanck’la birlikte tezgâhladıklarını ileri sürdüler. Dickens’ın bütün kitaplarını okuduklarını ve üslubunu taklit ederek her gece yeni bölümleri Thomas’a verilmek üzere Mrs. Blanck’a bıraktıklarını iddia ettiler. Tam herkesin içi rahatlamışken, 1910 yılında konunun üzerine giden bir gazeteci bu üç delikanlının olayın meydana geldiği kasabaya adımlarını bile atmamış olduklarını ortaya çıkardı. Daha sonra Thomas’ın çift kişilikli olduğu da söylendi, ancak tabii bu da yüreklerdeki kuşkuları silmeye yetmedi, iş bu kadarla kalmadı. Olay yuvarlandıkça büyüyen bir kartopuna döndü. Edwin Drood’un Esrarı hakkındaki kitapları Edwin Drood’un Sonu hakkındaki kitaplar, akademik incelemeler izledi. Ruh çağırma da “gerçekleri ortaya çıkarmak için”, Droodist’lerin en sık başvurduğu yöntemlerden biri olma özelliğini hep korudu.




Çok kısa süre önce, Fransa’da Gallimard tarafından yayınlanan Monsieur Dick ou le Dixieme Livre, adlı kitapta da gene bu öykü işleniyor. Aslen bir kitapçı olan yazar Jean-Pierre Ohl, bu olayın izini sürmeye kendini adamış iki karakter yaratmış ve gözlerini hırs bürümüş bu iki Edwin Drood dedektifinin ucu cinayete varan savaşını romanlaştırmış. Bitmemiş bir roman-hakkında yazılan romanlar-onları araştıran gözü dönmüş Dickens tutkunları-ve onlar hakkında böyle bir roman. Fransızlar bunları okuma şansına sahipler. Amerikalılar gerekirse ruh çağırıp romanı tamamlıyorlar. Ve başlıca işlevi hayatın nadir keyiflerinden birini insanoğluna yaşatmak olan edebiyatın en patırtılı öykülerinden birinin “kahramanı” Edwin Drood’un Esrarı’nı, yarın sabah ilk iş kitapçıdan alıp Türkçe okuma şansımız ne yazık ki yok.
[SAADET ÖZEN]

[Bu ilginç ve güzel yazıyı bize ulaştıran Hasan Fehmi Nemli'ye teşekkürler...]

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home