Perşembe, Haziran 30, 2011
Çarşamba, Haziran 29, 2011
Salı, Haziran 28, 2011
Pazartesi, Haziran 27, 2011
Pazar, Haziran 26, 2011
Cumartesi, Haziran 25, 2011
Cuma, Haziran 24, 2011
Perşembe, Haziran 23, 2011
Çarşamba, Haziran 22, 2011
Salı, Haziran 21, 2011
Pazartesi, Haziran 20, 2011
Pazar, Haziran 19, 2011
Basın Ressamlarının Kitabı
(...) Kitap bir döküm olunca ve bu kadar üreticiyi bir arada-peşisıra görünce birkaç nokta hemen dikkat çekiyor. Öncelikle üreticiler arasındaki mektepli-alaylı veya sanat-zanaat ayrımı en baştan görülebiliyor, buna çok üreten, geçim sıkıntısıyla üretenler ile seçerek, uzun zaman harcayarak daha az üretenlerle ilgili bir ayrım da diyebiliriz. 1923-1960 arasında çizerlik yapıp da çizgi roman, karikatür, kapak, reklam, sinema afişi yapmayan yok gibidir. Gelen hiçbir teklifin reddedilmediğini anlıyorsunuz veya tersi de söylenebilir. Sanat camiasında ismi olan saygı ve itibar gören ressam ya da tasarımcıların 1960 öncesinde hayli pulp-trash çalışmaları olduğunu biliyorsunuz. Sadece geçim sıkıntısıyla bakılabilecek bir mesele değil bu veya sadece bu olamaz demeliyim. Piyasa, sanatı ve beklentileri ister istemez belirliyor, daha doğrusu normalleştiriyor; üreticilerin farklı mecralarda var olmasını, taklit ya da intihali meşrulaştıran bir sonucu olabiliyor bu çokluğun.Yazının tamamı için link
Etiketler: 101 Yorum
Cumartesi, Haziran 18, 2011
Cuma, Haziran 17, 2011
Robin... İki Gözüm
1971 tarihli bir Batman kapağı. Çizgi roman dergilerinin kapakları satın almayı cezbedecek ve içerikle uyumlu olacak biçimde tasarlanırlar. Hele ilk dönemlerde içerikle kapağın ilgisinin dahi kurulamayacağı frapan tercihlerde bulunulurdu. Bu biraz şuna benzetilebilir, bulvar gazeteciliğinde “Zeki Müren çocuk düşürdü” diye bir başlık atarsınız, haberde Zeki Müren bir çocuğu kaldırırken ellerinden kaymıştır, yere düşürecek gibi vs…Geçmişte erotik bir gazete olan Tan’da pek çok mizahçı gazeteci olarak çalıştırılmıştı, espri bulurlardı vs… Bu tür haberleri çok okurduk. Kapaklar da abartıyorum ama biraz bu mantığa yakındır. Okur satın almalıdır dergiyi...Üstteki Batman kapağı doğrudan içerikten alıntılanmış dizinin kahramanlarıyla ilgili olduğu için ne yapsanız etkili olacak bir kapak bu… Çizgi roman sayfası gibi karelendirilmesi o yüzden…Tekrar edilmiş, çünkü bir tür sansasyon bu…Robin toz oluyor…Neler oluyor neler…
Etiketler: 101 Yorum
Perşembe, Haziran 16, 2011
Çarşamba, Haziran 15, 2011
Salı, Haziran 14, 2011
Pazartesi, Haziran 13, 2011
Solak Olmak
(...) Solak olmak pek çok toplumda bugün dahi suç sayılabiliyor, çocuklara sağ elle yazı yazdırmaya çalışan öğretmen hikayelerini bugün dahi duyuyoruz. Dedem, babam, erkek kardeşim ve oğlum solaklar... Neler yaşadıklarını dinledim, gördüm, görüyorum. Sağ el kullanmakla ilgili yargıları, methiyeleri ve iddiaları, hele din temelli olanları sahiden akıl ve sağduyu dışı (solduyu olmuyor değil mi?) buluyorum. Yukarıdaki karelerde, çocuklara yönelik pedagojik bir anlatım var. Peki bu nasıl bir pedagoji? Neden sağ el örneği seçilmiş? Dağıstan Çetinkaya solak olsaydı bu kareleri çizer miydi?link
Etiketler: siyaset ve çizgi roman
Pazar, Haziran 12, 2011
Kürtaj

Sayfa sıralaması ters oldu.Kadınların Sesi dergisi, 1979, Yıldız [Cıbıroğlu]
Etiketler: siyaset ve çizgi roman
Bana Dokunmayan Yılan
1979 yılından bir politik çizgi roman. Çizgiler muhtemelen Yıldız [Cıbıroğlu'na] ait. Kadınların Sesi dergisi.Etiketler: siyaset ve çizgi roman
Cumartesi, Haziran 11, 2011
Cuma, Haziran 10, 2011
Perşembe, Haziran 09, 2011
Çarşamba, Haziran 08, 2011
Salı, Haziran 07, 2011
Harakiri-Muzır Meselesi
Harakiri’ye yönelik müstehcenlik kararı-düzenlemesi anladığım kadarıyla derginin arka kapağında yer alan Serhat Gürpınar hikâyesi yüzünden alınmış. Eğer iyi bir mizah dergisi okuyucuyuysanız bu hikâyeyi erotizm, müstehcenlik ya da cinsellik bağlamında kat be kat aşan sayısız hikâye okumuşsunuzdur. Farklı dönemlerde farklı ahlak anlayışlarının varolduğunu, yasaların buna göre gevşeyip sıkılaştığını biliyoruz. Hukukta her olay kendi bağlamı içerisinde değerlendirilir. Yasalar, yorumlayıcılarının dünya görüşlerine ve ahlakla olan ilişkilerine bağlı olarak değerlendirilirler. O yüzden Gürpınar’ın hikâyesi geçmişteki pek çok işe göre masum gelse-görünse bile bu bir ölçüt değildir.Benim ilgimi çeken tam seçim arifesinde bu meselenin gündeme denk gelmesi. Bir tesadüf de olabilir. Seçim arifeleri genellikle yumuşama dönemleridir, pek çok karar seçim sonrasına ertelenir. Kaldı ki yaşadığımız çağda, partilerin kendi seçmen tabanlarından ziyade rekabet ettikleri partilerin tabanlarından oy almaya-seçmen çekmeye çalıştığını biliyoruz. Yasaklama ya da müstehcenlikle ilgili müdahalelerin seçim öncesinde kime yaradığını düşünmek gerekiyor. Yani bırakın kararın saçmalığını sağduyudan yoksun bir cevvallik gibi geliyor bana.
Müstehcenlik meselesini sahiden ve uzun uzadıya tartışmalıyız. Müstehcenliği belirleyen kriterleri aleniyet ilkesi gereği açıklasalar keşke… Kurulda akademisyenler de var çünkü…
Etiketler: 101 Yorum
Pazartesi, Haziran 06, 2011
Nerde Lan Bu Mutluluk?
Emrah Ablak’ın Uykusuz dergisinde yayınlanan bant karikatür dizisi Jamal albümleşti. Küfür ve çirkinlik bahsinin son önemli temsilcisi olan Jamal, antropomorfik olarak tipleştirilmiş küfürbaz bir farenin adı. Dizi, maganda hikâyelerinin devamı olarak gözüküyor, böyle bakıldığında geçmişte popüler olmuş Vah Vahap Vah, Hain Evlat Ökkeş, Kozalak, Kötü Kedi Şerafettin’i andırıyor, onlardan izler taşıyor. Emrah Ablak, kırk yaşına yaklaşan bir üretici, neredeyse yirmi yıldır mizah dergilerinde çalışıyor. Başlangıcıyla mukayese edilirse tutarlı bir espri anlayışına sahip... Yakın dönemin mizahında belirginleşen kendini ve geçmişini anlatma eğilimine pek başvurmuyor. Bayağılığa yönelik ilgisine karşın groteskle ilgilenmiyor, esprileri mırıldanır gibi anlatıyor. Aslına bakarsanız Ablak, çizer olarak hiçbir derginin lokomotifi veya en çok konuşulan adamı olmadı buna karşın hep o çevrelerde kalmayı başardı ve hep işini yaptı. Mırıldanır gibi espri yaptığını söylerken bunun altını çizmeli, espri adına abartıya başvurmakla birlikte yaptığı şey göze batmıyor.Yazının tamamı için link
Etiketler: 101 Yorum
Pazar, Haziran 05, 2011
Kederi Çağırdık, Geldi Oturdu Yanımıza
Erdem, nasıl hikâyeler anlatıyor diye sorulabilir. Çünkü üretimine yataklık eden yayın mecraları değiştiğine göre, kişisel tercih kadar, çizgi anlatılardan beklenenler de farklılaşmış demektir. Günümüzün mizah dergileri bu türden çizgi anlatılar kullanmıyorlar. Popülerlik ve anlatısal bütünlük-süreklilik doksanlı yıllardan çok daha fazla aranıyor. Mizah dergileri bugün, neredeyse sadece, komik, saldırgan, bazen ajitatif, argoya başvuran ve ahlakla didişen anlatılara yer veriyorlar. Erdem ise geniş anlamıyla kederli bir estetiğe yakın duruyor. Aktüelle hiçbir biçimde ilgilenmiyor. Siyasete ve gündelik hayata hiç başvurmuyor. Zaman, mekân ya da tarihin olmadığı siyah-beyaz bir dünyadan enstantaneler istifliyor. İyilik ve kötülüğün, güzellik ve çirkinliğin arsızca yer almadığı, şeytanı ve sofusu olmayan bir dünya bu.Yazının tamamı için link
Etiketler: 101 Yorum












































