Çarşamba, Ocak 04, 2006

devam ediyorum…

tanıştıktan sonra dost olduğumuz bir çizer var, dini inançları zayıftır ya da pek arası yoktur diyeyim. ekmek parası diyerek o yıllar için –ki bir 15 yıl öncesinden söz ediyorum- iyi telif ödeyen bir yere tarihi çizgi roman yapmaya başladı. ilk götürdüğü serüvende de hayli kasmıştı, hemen her balonda cenab-ı allah, ya allah bismillah, allah, din ve devlet uğruna ölmeye hazırız, allah muinimiz olsun diye sıralamış, kahramanlarına namaz kıldırmıştı. inanmadığı bir şeyi nasıl yazar ki insan? onları değil de beni kandırdığını düşünmeyi tercih ettim. bir arkadaşımın lafıdır: bir yazar ürününü yalnızca bir mal olarak satmaya razı olabilir; yazar içeriği de satarsa ortada edebiyat yerine hamiline çekten başka ne kalır?

para kazanmak için çizgi roman üretmek. bu bütünüyle alçaltıcı ve üreteni zanaatkârlıkla eşleştiren bir konum. çünkü ürettim ve bitti olamaz, o yapıtın ideolojik duruşundan üreticisi sorumludur.

çizgi roman için sanattan çok eğlencedir, öncelikle eğlencedir denir. bu zanaatkâr olmayı onaylayan-olağanlaştıran bir yargı mıdır?

2 Comments:

Anonymous Adsız yazdý...

merhaba,

Açıkçası ben para kazanmak için çizgi roman üretmenin, çizeri alçaltıcı bir konuma oturttuğunu düşünmüyorum.
Yazınızın;
"para kazanmak için çizgi roman üretmek. bu bütünüyle alçaltıcı ve üreteni zanaatkârlıkla eşleştiren bir konum." kısmında, "kazanmak için" ile "çizgi roman" kelimeleri arasına;

*inanmadığı konularla ilgili,
*benimsemediği fikirlerle ilgili
*fikren karşı olduğu kavramlarla ilgili,

benzeri eklentiler yaparsanız, benim de kuvvetle savunacağım bir cümle haline gelir.
Sonuç olarak, her çizerin bu işi yapmasının bir ayağını da maddi kazanç elde etmek olduğunu da gözardı edemeyiz sanıyorum.
Son 2 mesajınızın bütününde ne kastettiğiniz açık ama o cümledeki, bana göre, eksiklik de önemli diye düşünüyorum.
Blogunuz da hayırlı olsun bu arada.

5/1/06 11:34  
Anonymous Adsız yazdý...

mehmet araya o cümleleri ekleyebilirsin, o cümlelerle mesele daha açıklayıcı hale de gelebilir... benim derdim başka, yanlış anlaşılmasın ama ben kelimelerle değil kaderle kavga ediyorum desem (cemil meriç’i ansam)... rembetiko filminde mealen şöyle bir şey denir: “para için çalamıyorum, canım acıyor”. oldukça romantik değil mi? “sanatçı adamın parasını içeride tutacaksın ki yeni işler yapsın” diyen ünlü bir kültür adamı tanıyorum

aslında bu konu hakkında daha uzun şeyler yazmak isterim.

türkiye’de hemen her çizerin ne yaptığını izlemeye çalışıyorum. benim için bazı çizerler "gazeteci" gibidir, gündemi izlerler, yaptıkları şeyler de geçip gider, çabucak unutulur. günü kurtarırlar ama bazıları vardır bunlar yaralıdır, yaraları bir türlü kabuk bağlamaz, yaptıkları iş edebiyat estetiğine-ruhuna çok yakındır. ben elbette “gazeteci çizerlerden” çok onları severim ama bu “gazeteci çizerlere” bakarken kör olmamı gerektirmez, onları yok saymam. para için yapılan işleri anlarım ama kabul etmek zorunda değilim. eğer bir olguya yakın durmam gerekirse sanata ve edebiyata, hayatla hesaplaşan, meselesi olan üreticilere yakın durmayı tercih ederim. kader dediğim de bu zaten. çizgi roman bu ülkede, başka yerlerde öyle başlamıştır, böyle gitmiştir falan filan.. ben başka türlü çizgi roman olgusu için yazıyorum, selamlar

not: blog bizim için her anlamda yeni bir sayfa, inşallah verimli olur, teşekkürler

5/1/06 15:31  

Yorum Gönder

<< Home