[Ülkü Tamer, sevdiğim bir yazar. Milliyet Çocuk dergisinin yöneticiliğini de yapmıştı. Sempatim o yıllardan kalma değil. Sonradan gazete yazılarından sevdim kendisini. Aralıklarla Milliyet Çocuk dönemiyle ilgili anılarından bahsediyor yazılarında. Kabul etmek gerekir ki Milliyet Çocuk nostaljisi de epeydir yapılıyor. Sonuçta o çocuk okurlar büyüdüler…Sabah Gazetesinin aylık kitap ilavesinde çizgi roman ile ilgili bir yazı yazması istenmiş Tamer’den(15/3/2006). O da Milliyet Çocuk deneyimini aktararak görüşlerini anlatmış. Yazını başlığı “Çizgi-roman edebiyatın düşmanı mı?”. Çizgi ile roman arasına kısa bir çizgi-tire (-) koyuyorlar. Soruyorum, niye?. Türkçede böyle bir kural var mı?
Herneyse, yazıdan bölümler aktaracağım. Kendi adıma yeni -farklı bir görüş okumuş değilim yazıda. Bence bütünüyle eleştirilmesi gereken bir klişeye sahip. Bana da hep sorulur: “Çizgi roman okumayı artırır mı?”. Bu cevabı belirleyen, okuma eyleminin niteliğini düzenleyen bir bağlam yaratıyor. Kimileyin aynı bağlam çizgi romanı savunmak için kullanılır “Çizgi roman kötü bir şey değildir. Çocukları okumaya teşvik eder. Çocuklar önce bunları okur sonra klasikleri filan”. Bu tür argümanları çizgi roman okumayan ebeveynler ürettiler bence. Comics ya da BD terim olarak Türkçeye tercüme edilirken roman-sıfat tamlaması tercih edilmiş. Bu yanlış yorum, çizgi roman eleştiri ya da savunmalarında o kadar etkili olmuştur ki hiç kimse çizgi romanın bu bağlamda nasıl tanımlandığını tartışmaz. Çizgi roman, değil roman, romanımsı bile değildir. Söz sanatlarını kullanmak-hikaye anlatmak “roman” olmanın garantisi değildir. Çizgi roman başka türlü bir anlatım biçimidir. Kendilerince olumlu ayrımcılık yapan-çizgi romana hoşgörü gösteren metinlerle ilgili mutlaka bir şeyler yazacağım.
Üstelik o Milliyet Çocuk’ta çizgi roman karşıtı çook sayıda görüş ve ifade hatırlıyorum. Menkıbelerle didişmek gerekir…Yazıdan bir bölüm…]
(…) 1970'lerin sonunda yayımladığımız Milliyet Çocuk dergisi sadece bizim değil, neredeyse hiç kimsenin hayal bile edemeyeceği bir okur sayısına ulaşmıştı. Günün birinde bir İspanyol yayıncısının önerisi geldi önümüze: Çizgi-roman biçiminde klasikler, İspanyollar, Cervantes'ten Dickens'e, Mark Twain'den Dostoyevski'ye ünlü yazarların kaleminden çıkmış 100'ü aşkın klasik yapıtı 32'şer sayfalık çizgi-roman biçiminde "özetlemişlerdi". Dizinin yayın haklarını aldık. Her sayı bir "çizgi-klasik" yayımlamaya başladık. Okurlarımız büyük ilgiyle karşıladı bunu; ama çizgi-roman denilince tüyleri diken diken olan kimi yazarlar eleştiri oklarını yağdırdı: "Çocukları okumamaya teşvik ediyorsunuz! Tembelliğe alıştırıyorsunuz! Çizgi-romanını okuyunca kimse o kitabı eline almaz!"
Biz pek öyle düşünmüyorduk. Televizyondan örnekler veriyorduk. Dizilerin kitapları neden çok satıyordu peki? Sözgelimi, o sıralarda gösterilen Zengin ve Yoksul'un kitabı neden baskı üstüne baskı yapıyordu?
Sinemaya uyarlanmış romanlar da öyle. Filmi gösterilen kitap hemen "best seller" listelerinin tepesine kuruluyordu. Jaws, Baba, Kelebek gibi yapıtlar bir yana, Jackie Collins'in berbat mı berbat romanı Çivi bile aynı düzeydeki filminin gösterilişinden sonra "bulunmaz nimet" olmuştu. Yayıncılar televizyonda ya da sinemalarda gösterime girecek roman kaynaklı uyarlamaların ülkemizde kitap haklarını almak için kıyasıya yanşıyorlardı.
Aradan kaç ay geçti bilmiyorum, bugün Altın Kitaplar'a uğradım. Yayınevinin yöneticisi Turhan Bozkurt, "Sana ilginç bir şey anlatacağım," dedi, "durup dururken bizim klasiklerden birinin satışı ansızın alevleniyor. Kaç yıl önce yayımladığımız bir klasik. Yılda 100-150 tane satıyoruz. Ama birdenbire kitapçılardan talep üstüne talep yağıyor. Aradan iki hafta geçiyor, bir başka klasiğin satışı hızlanıyor. Şaşırdım. Günün birinde bir de baktım ki, o hafta satışı artan klasiğin çizgi-romanını yayımlamışsınız. Geçmişe döndüm, sizin derginin eski sayılarını buldurdum. Sonunda mesele anlaşıldı. Siz ne zaman bir klasiği çizgi-roman olarak yayımlarsanız, o hafta bizdeki kitabında satış yükseliyor. Kısacası, sizin çizgi-romanlar bizim kitapların satışını artırıyor." Bizim görüşümüzü destekleyen somut bir örnekti bu. Zaten biz de neredeyse her hafta, o sayıda yayımladığımız çizgi-romanın kitabı var mı diye mektuplar alıyorduk okurlardan. Çizgi-romanlar küçükleri okumaya özendiriyordu. Öyküleriyle. (…)
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home