Frank Margerin, çok küçük yaşta çizmeye başladı. Sakin bir çocukluk evresinden sonra 3. sınıftan liseyi terk etti ve Sanat Akademisi’ne girdi. 1974 yılında, Los Crados grubunda vurmalı çalgılarda yer aldı. 1975 yılında, 23 yaşındayken, reklam ve illüstrasyon işi ararken, Nathan da Jean-Pierre Diennot ile tanışması kariyerinde bir dönüm noktası oldu. Genç bir dergi olan “Metal Hurlant” için kısa bantlar çizme teklifi aldı.
“Simone ve Leon” başlıklı ilk bandı 1976 yılında “Metal” in 6. sayısında yer aldı. Metal Hurlant dergisinin genel konseptine uyum sağlamak için parodili bilim-kurgu hikayelerini işledi. Dionnet’ninde senaryoya katkılarıyla çizilmiş "L'Homme au téléphone", "L'Envahisseur de Bobigny" in "Frank Margerin présente" gibi örnekleri verebiliriz. 1979 yılında, Margerin’in en önemli karakteri Lucien ortaya çıkar.
Punk saçları ile kendisini çok belli eden bu sempatik ve içten karakter, hayatında sürekli ters giden olaylarla boğuşur. Başlangıçta Lucien, kahraman olmak için çizilmedi. Ricky nin grubunun bir elemanıydı sadece…Ama ilginç saç şekli, sokak insanına yakınlığı ile nerdeyse Tintin kadar meşhur bir karakter olma yoluna girdi. Rock müzik dinleyen ve banliyölerde yaşayan genç nesile çok çabuk ulaştı. Gündelik hayatın sorunlarının ve bir çeşit Amerikan rüyasının peşinde koşarken yaşananların karmaşasından oluşan dostluk ve aşk hikayeleri kısacası sokak hikayeleridir Lucien karakterinin başına gelenler… 1980 yılında, Italya’daki Lucca festivalinden ilk ödülünü alır Margerin… Aslında bir nevi Margerin otobiografisidir Lucien’in başına gelenler. Hayatın önemsiz görünen saçmalıklarına Lucien sayesinde daha fazla güleriz.
Toplumdan dışlanmış banliyö gençlerinin yaşadıkları aslında aktüel olandır Margerin’in dünyasında. 1986 yılında Margerin, bir süre çizmediği Lucien karakterini tekrar ortaya çıkarır. Margerin bu kez farklı bir anlatım tekniği dener. Bölümlerden oluşan dizi yöntemi…”Lucien in Dönüşü”. Askerlik dönüşü, Lucien kendisini meşhur eden, asiliğinin simgesi punk saçını kaybetmiştir. Hayatını tekrar düzene sokmanın yollarını arar. Bu sırada Margerin, arkadaşları, Denis Sire, Dodo, Vuillemin et Jean-Claude Denis, farklı tarzlara da eğilen Le Dennis Twist adlı bir rock grubu kurar.
1989 yılında, Les Humanos şirketi, Margerin’e “Frank Margerin Sunar” başlıklı albümler çıkarma şansı verir. Aynı sene, rock müzik kariyerini ve bir plak doldurma şansını bir kenara atarak Albin Michel’den “Y a Plus De Jeunesse” için anlaşma imzalar. Gene aynı yıl, animasyon macerasına atılır ve Fransa televizyonu için kısa metraj animasyon filmi yapar, blue çağının gel-git lerini yaşayan diğer önemli karakteri Manu’yu yaratır.
Margerin, bir röportajında Fransa’nın Bronx’unda büyüdüğünü,farklı şehjr banliyölerine taşındığını anlatır. Porte Asniere sokağından Chatillon’a taşınır. HLM’de yaşıyor olsa da sanatçı ruhlu bir aileden geldiği için, yüzde yüz banliyö çocuğu gibi hissetmez.” Banliyö uzmanı” etiketi üzerine yapışır halbuki Margerin Paris’te daha uzun süre yaşadığını itiraf eder. Çocukken kirli sokaklarda yaşamış olduğunu ve artık yıkılmış olan eski tip sitelerde çok fazla garaj ve iki katlı ev görüp, bu manzaraları çizimlerine taşıdığını anlatır.Banliyöleri bir dönem hiç sevmeyen Margerin, güneye taşınıp annesiyle yaşamaya başladığında farklı düşünmeye başlar çünkü bu kez hem dostlarına hem de o ufak dağınık evlere bağlanır. Estetik anlamda o dağınık, büyük garajlı evleri ve kirli sokakları çizmekten daha büyük keyif alır Margerin.. Gökdelen ve bina çizmek çok fazla ilgisini çekmez. Margerin; ortaya koyduğu ruhla ve manzaralarla bir banliyö hikayecisidir.
Ece Dorsay
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home