Cuma, Mayıs 29, 2009

FF Nasıl Kurtulur?


İnanması güç, ama bundan 20 yıl önce Marvel’ın flagship title diye adlandırılan, çok satan 4 dergisinden biri Fantastik Dörtlü idi. Diğer kahramanlar mahallelerini (Daredevil), şehirlerini (Örümcek Adam), dünyayı (İntikamcılar), ya da soylarını (X-men) koruyup savunmaya çalışırken, Fantastik Dörtlü kozmik düzeydeki tehditlerin karşısına dikiliyor ve evreni kurtarıyordu.

Ne var ki 90’lardan itibaren FF’in popülaritesi, tabiri caizse fantastik bir çakılma yaşadı. Şu anda dergi satışları, Amerikan piyasasında bir çizgi roman için ölüm marşının çalmaya başlaması anlamına gelen 40bin eşiğinde, zar zor tutunuyor.

Peki ne oldu da bir zamanların en çok satan dergisi, böyle bir düşüş yaşadı? Birkaç faktör sayılabilir:

1- Öncelikle, John Byrne sonrası senaristlerin elinde, Dörtlü’nün karakterizasyonunda ciddi sorunlar olması.

*Reed Richards: Stan Lee’nin özgün vizyonunda Richards, Jules Vernevari bir karakterdir. Güçlüklerden yılmayan sebatlı bir kaşif; Dünya-yıkıcısı Galactus’u durdurduktan sonra yine bu düşmanının hayatını kurtaracak kadar hümanist bir aydın; okuyucuya (ve Ben'e) son dakikaya kadar ifşa etmediği planlar yaparak tehdidi savuşturan zeki ve cesur bir bilim adamı. Ne var ki 90 sonrası Amerikan kültüründe değişen trendlerden ötürü, yeni kuşak senaristler için bilim adamları, sıkıcı, duygusuz, fiyakasız, gerçek hayattan kopuk, hımbıl “inek”lerdir. Ve Reed Richards’ın 90 sonrası tüm karakter betimlemeleri bu hatadan nasibini almıştır. Yazarlar karakteri sevmediği için okuyucu da doğal olarak sevememiştir. Son maceralarda Richards, kendisiyle aynı panelde poz kesen maço ve dominant alfa erkek karakterlerin (Wolverine veya Yüzbaşı Amerika gibi) terslediği, ders verdiği, onların karizmalarını arttırıcı bir yardımcı öğe olarak kullanılmıştır.

*Ben Grimm: Bu karakterin özünü oluşturan o hassas denge unutulmuştur. The Thing, “altın kalpli canavar ile Brooklyn’li beyzbol+sosisli seven halk adamı”nın benzersiz bir karışımıdır. Ancak yine son yıllarda karakter genelde gereğinden fazla esprili veya gergin bir figüran olarak, Thor veya Hulk’ın pataklayabileceği bir kaya torbası olarak sunulmuştur.

*Johnny Storm: Ateş Adam, değişen çağa uygun olarak, Playstation ve kızlardan başka bir merakı olmayan, bir nevi Bart Simpson olarak portrelenmiştir. Marv Wolfman veya John Byrne’ün 80lerde oluşturduğu o “çabuk parlayan, ama yavaş yavaş hatalarından ders alarak olgunlaşmaya başlayan öfkeli genç adam” personası unutulmuştur.

*Susan Storm: Mark Millar’a göre tüm Marvel kadınları sorunludur. Çünkü “Görünmez Olmak” veya “Küçülerek ortadan kaybolmak” gibi utanca dayanan güçlere sahiptir. 80lerde Görünmez Kız, kendisine genelde biçilen “tehlikedeki kurtarılması gereken hanımefendi” rolünden sıyrılarak kendini bulmuşsa da, sonradan elinin ayarını tutturamayan senaristler yüzünden bazen Xena haşinliğinde, bazen ise Marge Simpson sağduyusunda (ve etkisizliğinde) sunulmuştur. Ve bu sayede önemsenmeyen, gerçekten de görünmez bir karaktere dönüşmüştür.

2- FF, anlaşılmaz bir sebepten ötürü, senarist ve okuyucular tarafından bir çocuk dergisi olarak görülmektedir. Bu zihniyet, Stan Lee’nin, kendisine danışan her yeni FF senaristine verdiği o hatalı tavsiyeden ötürü ( “Bu ekibin adı “Fantastik Dörtlü”, “Realistik Dörtlü” değil! Ona göre yazın.” ) birbirinden absürd ve hiç de fantastik olmayan öykülerle pekiştirilmiştir. Sorunlu karakterlerle, gerçekten fantastik öğelerin harmanlanmasından oluşan o hassas dengeyi tutturamayan, grup içi dinamikleri irdelemekten kaçınan her yazar, çözümü, FF'i dev canavarlar ve robotlarla dövüştürmekte bulmuştur.

Ve artık bugün FF, 20 yıl önceki başarılarının ekmeğini yiyen, kendi mitolojisine 89’dan beri yeni birşey katamamış, kimsenin ciddiye almadığı bir ürün olmuştur. Çağdaş Marvel evreninde, naif bir nostalji nesnesi olmaktan öte bir rolleri yoktur. Bir zamanlar en aktif rolleri oynadıkları büyük yaz crossoverlarında, editör zorlamasıyla şöyle bir görünüp, hemen ardından kendi dergilerinin yavan limbo'suna dönüvermektedirler.

Yine de bu hatalar telafi edilebilir. Stan Lee’nin altın çağında yarattığı bu dört karakterin özünde, gizli formüllerinin bileşenleri olan o pathos ve sense of wonder hala durmaktadır. Ne var ki değişen değerler, anti-kahraman furyasının yükselmesi ve içgörüsüz yaratıcıların elbirliğiyle Fantastik Dörtlü, can düşmanları Dr. Doom’un bile başaramadığı bir yıkıma uğratılmış, karakterler yaşlanmış ve yıpranmıştır.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home