The Beast Of Chicago
The Beast Of Chicago, Heavy Metal ve National Lampoon Magazine’deki işleriyle de bilinen, Rick Geary’nin, NBM Comics Lit için yazıp çizdiği true crime dizisi “A Treasury Of Victorian Murder”ın bir parçası. Adından da anlaşılacağı üzere, bu dizi, Karındeşen Jack, Lizzie Borden ve Charles J. Guiteau gibi Viktorya dönemi katillerinin hayatları ve cinayetlerine odaklanma özelliği taşıyor.
The Beast Of Chicago, Amerika’nın ilk seri katili olarak ünlenmiş, 1880’lerin sonuyla 1890’ların ilk yarısı arasında Chicago’da faaliyet göstermiş olan Herman W. Mudget, veya bilinen adıyla Dr. H. H. Holmes’u konu alıyor. H. H. Holmes’un suç yaşamı üniversite yıllarında sigorta şirketlerini çeşitli kereler dolandırmasıyla başlıyor, ve bunu yapmaya “kariyer”inin sonuna kadar devam ediyor. Chicago’ya geldiğinde, bir eczanede işe giriyor ve kısa sürede, gizemli bir şekilde mekanı ele geçiriyor (sahibi ortadan kayboluyor) ve dükkanın hemen yanındaki araziye “kale” adıyla bilinen bir ölüm evi inşa ettiriyor. Alt katında çeşitli dükkanların bulunduğu, üst katlarınınsa misafirhane işlevi gördüğü bu bina, yıllar içinde garip bir şekilde ortadan kaybolan pek çok insanın mezarı oluyor (Holmes, tıp öğrencileri için kadavra ve iskelet temin ediyor). Tam bir kadın avcısı olan Holmes, tanıştığı hemen her kadınla flört etmekten geri kalmıyor ve üç kadınla, farklı isimler altında, farklı zamanlarda evleniyor. En sonunda Pinkerton dedektifleri tarafından yakalanıyor ve yargılandıktan sonra idama mahkum ediliyor. Holmes’un kaç kişiyi öldürdüğü konusunda çeşitli spekülasyonlar var. Kendisi, ölmeden önce, 27 kişiyi öldürdüğünü söylese de, rakamlar 200-300’e kadar çıkıyor.
Geary, Holmes’un hikayesini olabildiğince belgesele yakın bir şekilde ele almış. (Kitabın açılışında bir kaynakça kısmı yer alıyor.) Neredeyse hiç konuşma veya düşünme balonu kullanmamış. Karakterlerin sesi hemen hiç duyulmamış. Geary, sanki isteyerek, dramatik bir etki uyandırmaktan kaçınmış gibi. Bu özellikler, kanımca, kitabı bir çizgi roman olmaktan uzaklaştırmış. Kitap daha ziyade, Holmes hakkında derlenen bilgilerin resimlenmiş bir versiyonu, bir çizgi-döküman haline gelmiş.
Wikipedia’da, Geary ile ilgili başlıkta, erken dönem çizimlerinin Edward Gorey’nin tarzını andırdığı, daha sonra kendi tarzını geliştirdiği yazılmış. Gerçekten de, Gorey’nin gotik, Tim Burton’ın tarzının (ve hatta belki Bahadır Baruter’in Ruhaltı’ndaki işlerinin) öncülü olarak düşünülebilecek çizimleriyle karşılaştırıldığında, Geary’nin çizimlerinin biraz daha aydınlık ve sevimli olduğu söylenebilir – ki bu da aslında kitabın içeriğiyle bir tezat oluşturmakta. (Can Y.)
The Beast Of Chicago, Amerika’nın ilk seri katili olarak ünlenmiş, 1880’lerin sonuyla 1890’ların ilk yarısı arasında Chicago’da faaliyet göstermiş olan Herman W. Mudget, veya bilinen adıyla Dr. H. H. Holmes’u konu alıyor. H. H. Holmes’un suç yaşamı üniversite yıllarında sigorta şirketlerini çeşitli kereler dolandırmasıyla başlıyor, ve bunu yapmaya “kariyer”inin sonuna kadar devam ediyor. Chicago’ya geldiğinde, bir eczanede işe giriyor ve kısa sürede, gizemli bir şekilde mekanı ele geçiriyor (sahibi ortadan kayboluyor) ve dükkanın hemen yanındaki araziye “kale” adıyla bilinen bir ölüm evi inşa ettiriyor. Alt katında çeşitli dükkanların bulunduğu, üst katlarınınsa misafirhane işlevi gördüğü bu bina, yıllar içinde garip bir şekilde ortadan kaybolan pek çok insanın mezarı oluyor (Holmes, tıp öğrencileri için kadavra ve iskelet temin ediyor). Tam bir kadın avcısı olan Holmes, tanıştığı hemen her kadınla flört etmekten geri kalmıyor ve üç kadınla, farklı isimler altında, farklı zamanlarda evleniyor. En sonunda Pinkerton dedektifleri tarafından yakalanıyor ve yargılandıktan sonra idama mahkum ediliyor. Holmes’un kaç kişiyi öldürdüğü konusunda çeşitli spekülasyonlar var. Kendisi, ölmeden önce, 27 kişiyi öldürdüğünü söylese de, rakamlar 200-300’e kadar çıkıyor.
Geary, Holmes’un hikayesini olabildiğince belgesele yakın bir şekilde ele almış. (Kitabın açılışında bir kaynakça kısmı yer alıyor.) Neredeyse hiç konuşma veya düşünme balonu kullanmamış. Karakterlerin sesi hemen hiç duyulmamış. Geary, sanki isteyerek, dramatik bir etki uyandırmaktan kaçınmış gibi. Bu özellikler, kanımca, kitabı bir çizgi roman olmaktan uzaklaştırmış. Kitap daha ziyade, Holmes hakkında derlenen bilgilerin resimlenmiş bir versiyonu, bir çizgi-döküman haline gelmiş.
Wikipedia’da, Geary ile ilgili başlıkta, erken dönem çizimlerinin Edward Gorey’nin tarzını andırdığı, daha sonra kendi tarzını geliştirdiği yazılmış. Gerçekten de, Gorey’nin gotik, Tim Burton’ın tarzının (ve hatta belki Bahadır Baruter’in Ruhaltı’ndaki işlerinin) öncülü olarak düşünülebilecek çizimleriyle karşılaştırıldığında, Geary’nin çizimlerinin biraz daha aydınlık ve sevimli olduğu söylenebilir – ki bu da aslında kitabın içeriğiyle bir tezat oluşturmakta. (Can Y.)
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home