Conan
(...) Kimmeryalı Conan, atı ve kılıcından başka bir şeyi olmayan, gezgin bir “savaşçı”. Şiddetin tüm hızıyla egemen olduğu bir dönemde, Atlantis kalıntısı uygarlık motiflerine karşıt, çeliğin ve bilek gücünün üstünlüğünü kabul etmiş, ölmemek için öldürmeyi su içmek kadar doğal karşılayan iri yarı bir “barbar”. Sağ kalmasını büyük oranda elindeki çelik kılıcı ustalıkla kullanmasına borçlu olan Conan, savaşma yeteneğini, o fantastik çağın “arz-talep” ilişkilerine uygun biçimde bir “meta” haline dönüştürmeyi de bilmiş. “Geçimini” çoğunlukla paralı askerlik yaparak sağlıyor. Bu “paranın kılıcı satın alması” ilişkisi öylesine dolaysız ve doğal ki Conan için; hiçbir etik, hiçbir duygusal saplantı, altını verenin onun bileğini ve kılıcını kendi yararına kullanmasına engel değil. Kim parayı verirse, onun yanında savaşabiliyor. Ama bu, yalnızca kısa bir süre için geçerli. Göçebe Kimmeryalı ruhu ve “barbar” içgüdüleri, onu hiçbir ordu ya da krallığın malı haline getiremiyor. Yağmacılık da çoğu kez “meşru” bir yol Conan için. Çünkü, on iki bin yıl kadar önceki “Hiborya” çağının ahlakı ve kuralları, bunu doğal karşılıyor (...)
[Burak Eldem'in "Kimmeryalı Conan Batı Uygarlığına Karşı" yazısından, 1990, Cumhuriyet Kitap, sayı:18.]
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home