Cumartesi, Ağustos 05, 2006

Conan

(...) Kimmeryalı Conan, atı ve kılıcından başka bir şe­yi olmayan, gezgin bir “savaşçı”. Şiddetin tüm hızıy­la egemen olduğu bir dönemde, Atlantis kalıntısı uy­garlık motiflerine karşıt, çeliğin ve bilek gücünün üstünlüğünü kabul etmiş, ölmemek için öldürmeyi su içmek kadar doğal karşılayan iri yarı bir “bar­bar”. Sağ kalmasını büyük oranda elindeki çelik kı­lıcı ustalıkla kullanmasına borçlu olan Conan, savaşma yeteneğini, o fantastik çağın “arz-talep” ilişkilerine uygun biçimde bir “meta” haline dönüştürmeyi de bilmiş. “Geçimini” çoğunlukla paralı askerlik yapa­rak sağlıyor. Bu “paranın kılıcı satın alması” ilişki­si öylesine dolaysız ve doğal ki Conan için; hiçbir etik, hiçbir duygusal saplantı, altını verenin onun bileğini ve kılıcını kendi yararına kullanmasına engel değil. Kim parayı verirse, onun yanında savaşabili­yor. Ama bu, yalnızca kısa bir süre için geçerli. Gö­çebe Kimmeryalı ruhu ve “barbar” içgüdüleri, onu hiçbir ordu ya da krallığın malı haline getiremiyor. Yağmacılık da çoğu kez “meşru” bir yol Conan için. Çünkü, on iki bin yıl kadar önceki “Hiborya” çağı­nın ahlakı ve kuralları, bunu doğal karşılıyor (...)

[Burak Eldem'in "Kimmeryalı Conan Batı Uygarlığına Karşı" yazısından, 1990, Cumhuriyet Kitap, sayı:18.]

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home