Bu sabah Hayal Saati sitesini hazırlayan Ahmet Yüksel koloni e-posta grubuna bir link gönderdi. Açıp bakarsanız, Sabah Okur Temsilciliğine gönderilmiş bir eleştirinin konu edildiğini göreceksiniz. Çok ayrıntısına girmeyeceğim, Sabah Kitap ilavesinde çizgi roman ile ilgili bir yazı çıkmış, maddi hatalar varmış. Bir arkadaşımız yanlışlıklara işaret eden bir mail atmış, yazının sahibi de bunları cevaplandırmış, kendini savunmuş. Trajik olan yazarın savunması…Yazar, Türkçe kaynaklara baktığını, İtalyanca çeviriler yaptığını ve İtalyanca-Türkçe internet sitelerinden faydalandığını iddia ediyor. Elbette doğru şeyler söylemiyor, üstelik bunu söyleyen yazar medyaya alternatif bir oluşum olarak varlığını sürdüren bianet’te editörlük yapmış, bu daha da üzücü.
Herneyse, işin farklı bir yanını hatırlatmak istiyorum. Onbeş yılı aşkın bir süredir çizgi romanla ilgili yazılarım yayınlanıyor. Haliyle çok sayıda insan tanıyorum. Alana ilgi gösterenlerin eğilimlerini, ezberlerini bildiğimi düşünüyorum. Yazarken, konuşurken, yazdıklarıma ve konuştuklarıma yönelik bir baskı oluşturulmak istenmiştir: Çizgi romanı eleştirmeyelim. Daha çok serzenişte bulunur insanlar “zaten kaç tane çıkıyor ki”… hep bir aile vurgusu yapılır, ben de bu aileyle didişirim.
Medyada çizgi romanla ilgili yazılar çıkıyor, çoğu sallapati, araştırmadan yazılmış, kes yapıştır metinler. Bir çok koleksiyoncu ve fan, bu metinleri sevinerek karşıladıklarını, yanlışlıklar içerse de çizgi romana katkı getirdiğini söylerler. Bütünüyle yanlış tercüme edilmiş, doğruluğu dahi düşünülmemiş, nahoş bir kapitalist düsturu biteviye tekrarlarlar: “Reklamın iyisi kötüsü olmaz”. Oysa kastedilen kamusallıktır, şöhret ve popülerlik aynı bağlamda bir arada düşünülür, kullanılır. Publicity kavramının kötüsü olmaz diye de bir şey yoktur.
Örneğin Türkiye’de çizgi roman sanat sayılmaz, çocuklara yönelik bulunur, yozdur, ticaridir, yetersizdir, eksiktir, argodur, şiddettir, yanlıştır, tehlikelidir.
Nasıl olmuş da böyle anlaşılmış, bu derece kötü algılanmıştır sorusu başka bir mevzu. Ama kabul edelim, bu yargı da “publicity” etkisiyle oluşmuştur. Vakt-i zamanında şimdikinden çok daha fazla çizgi roman var, büyük gazetelerin her birinde en az 7-8 bant yayınlanıyor, dergiler çıkıyor ama böyle bir yargı oluşmuş.
O tarihlerde çizgi roman aleyhinde yazılmış kaç yazı var ? Kesinlikle çok değil, o yazılar bu etkiyi yaratmış olabilir mi? Hiç sanmıyorum.
Meselenin tersinden düşünülmesini dilerim. Bugün çizgi romanla ilgili olumlu yazıların sayısı epeyce fazla ama hâlâ geçmişten gelen olumsuz yargılarla uğraşmak zorunda insanlar. Üstelik çizgi roman dergileri eskiyle kıyaslandığında bitmiş durumdalar.
Türkiye’de çizgi romanın bir itibar sorunu var. Bu sorun çizgi roman çok sattığında da varolduğuna göre mesele başka bir yerde. Çizgi romanla ilgili sallapati yazıların eleştirilmesi gerekiyor, bir koleksiyoncu ve fan sevdiği “şeye” bu denli saygısızca değerbilmez bir edayla yaklaşılmasını neden sineye çekiyor doğrusu anlamıyorum. Bu yazıların yayınlanması neden bir lütuf olarak görülüyor onu da anlamıyorum? Çizgi romana yönelik geçmişten gelen küçümseyici bakış varolmasaydı o sallapati yazılar bu kadar rahat yazılabilir miydi? Soruyorum: Bu yazıları yazan insanlar bir romancı ya da bir şairden bahsederken, ne bileyim kısa öykü üstüne enformatik bir şeyler yazarken bu kadar fütursuz davranabiliyorlar mı? Elbette hayır, utanmaktan korkarlar.
Üstelik, bırakın çizgi romanı, bir ahlak sorunu değil midir bu? İnsanlar işlerini düzgün yapmalılar, uydurmamalı, çalmamalı, elbette yanlış yapmaktan korkmalıdırlar.
Bu sallapati yazıları iyimserlikle- hevesle kucaklayanların dillerinde pelesenk ettikleri sanat’ın ticaretten çok saygınlıkla ilişkili olduğunu hatırlatıp, iyi reklam-kötü reklam işlerini reklamcılara bırakmalarını tavsiye ediyorum.
1 Comments:
Daha güzel dile getirilemezdi diye düşünüyorum.
Sevgiler.
Yorum Gönder
<< Home