Salı, Mayıs 22, 2007

Kupa

Şövalyenin prensesi kurtaracak altın kupayı akşama kadar bulup şatoya dönmesi gerekiyordu. Atına atlayıp ormana doğru yola çıktı. Ormana yaklaştığı sırada yolun kenarında duran ak sakallı bir ihtiyar gördü. İhtiyar ona işaret edince durdu, nereye gittiğini sorunca da görevini anlattı. İhtiyar sakalını ovuşturup yapması gerekenleri tek tek söyledi. Şövalye teşekkür ederek yoluna devam etti. Kaybedecek hiç zamanı yoktu.

Ormanda dans eden geyikleri izleyerek kara sakallı büyücünün kulübesini buldu. Büyücüyü öldürüp, pelerininden aldığı anahtarı kulübenin yanındaki göle attı. Göldeki kırmızı balıklar bir süre sonra altın kupayı ona getirdiler. Tüm bunlar neredeyse bütün gününü almıştı. Şatoya doğru hızla yola çıktı.

Ormandan çıktığında, güneş bir mızrak boyu yükseklikteki kırmızı bir top gibiydi. Mızrağın ucundaki kendi başı gibi göründü ona. Gözlerinin önüne prensesin solgun yüzü geldi. "Yetişemeyeceğim, bu güzellik yok olacak", diye acıyla düşündü. Ansızın sabah gördüğü ihtiyar oracıkta beliriverdi. "Bu ne acele şövalyem?" diye sordu. Şövalye telaşla, "Bu sefer bana yardım etmenize imkân yok" dedi. "Şatoya zamanında yetişemeyeceğim. Prenses ölecek." İhtiyar yeniden sakalını ovuşturmaya başladı. "Tek bir çare var ama sonuç hoşuna gitmeyebilir." Şövalye heyecanla sözünü kesti: "Her şeye razıyım, yeter ki prenses ölmesin." İhtiyar, "Dileğin gerçekleşecek" dedi ve gözden kayboldu.

Şövalyenin onun nereye kaybolduğunu düşünecek vakti yoktu. Atını hemen dörtnala kaldırdı. Biraz gitti sonra güneşe baktı. Neyse ki güneş hâlâ aynı yükseklikteydi ama şato da ufukta bir türlü belirmiyordu. Bu şekilde bir süre daha gittikten sonra ileride bir karaltı gördü. Yaklaşınca onun aynı ihtiyar olduğunu şaşkınlıkla fark etti. İhtiyar ona dingin gözleriyle baktı, "Bu ne acele şövalyem?" diye sordu.

M. YILMAZER

Resim için link

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home