Pazartesi, Nisan 17, 2006

Endişe

Ersin (Karabulut) bu haftaki Penguen’de (13 Nisan sayısı) geleceğine dair endişelerini anlatmış. Çizer olarak yirmi yıl sonraki halini resmedip öngörülerde bulunmuş. Çizdiklerini götürdüğü dergide yaşayabilecekleri düşünerek şöyle yazmış:

“götürücem. ‘Bunlar çok eski abi yaa, daha yeni daha modern bi şeyler çizsen seve seve yayınlarız’ diycekler. Ben de naapiyim, artık sevilmemenin siniriyle gençlerin arasında bu dergilere bok atıp durucam.

-Buunneyaaa! Eskiden mizah vardı mizah! Artık hepten belden aşaa olmuş! İsme bak! Komiksel…Böyle dergi mi olur lan!

E tabii, şu yaptığımız iş çok geçici çok pop bi meslek ki (Dergide çizmekten bahsediyorum) kısa bir süre var oluyosun.

…Şanslı olanlar ve kısman kafasını kullanmayı becerebilenler dergi çıkartıyo… Tutturursa tutturuyo, diğerleri de silinip gidiyor işte…

Bayaa futbolcu gibi yani, hayatının sadece bir döneminde başarılı olabiliyosun, sonra da esamin okunmuyo…

Sizin umurunuzda olmaz ama bizim için çok acı bir gerçek bu…”

Yazılanlar Sandık İçi’nin genel yapısına uygun, kişisel ve hüzünlü ayrıntılarla anlatılmış yine. Dildeki gündelik konuşma havası, çizgideki komiklik ve arkaplandaki espriler hüznü dengeleyebildiği kadar dengeliyor.

Türkiye’de paylaşılan bir yargıdır: “Mizah genç işidir” derler. Bir başka yargı, mizah dergilerindeki çizerleri kastederek “Türkiye’de çizerler erken yaşlanır” derler. İlkiyle başlayalım, mizah ister istemez aktüelle-yaşanan zamanla doğrudan bağlantılıdır. Sık kullandığım bir deyimdir, mizah sokağı ve zamanı daima yakalamak zorundadır. Gençlik-yaşlılık meselesinden çok aslolan budur.

Türkiye’de çizerlerin erken yaşlandığı doğrudur, gerçekten de kırkına yaklaşanların büyükçe bir çoğunluğu sürekliliği sağlayamıyorlar, aralıklarla çiziyorlar, küsüyorlar, alandan uzaklaşıyorlar. Ersin de değinmiş, o yaşta olanlar arasında farklı bir rekabet yaşanıyor. Ya dergi çıkartmak, editör-yönetici olmak ya da bu işleri bırakmak zorundalar sanki…Çizerlerin üretimden uzaklaştıkça dergilere yönelik eleştirilerinin sertleştiği söylemek de mümkün…

Vakt-i zamanında Kemal Aratan’ın en parlak zamanlarında “O’nsuz bir dergi” düşünülemezdi. Limon/LeMan, Aratan olmasa yaşayamaz denirdi. Gerçekten de güçlü deseni, enerjisi, benzeri olmayan bileği onu “yıldız” yapıyordu. Ama bir gün şu ya da bu nedenle Aratan alandan uzaklaştı… Ve neredeyse hiçbir şey olmadı, dergiler eskisi gibi satmaya devam ettiler. Aratan hakkındaki duygusal eşik bambaşka bir biçime dönüştü. Bu kez şöyle şeyler dendiğini duydum, yönetici-editörler söylüyordu bunu: “Kimse bulunmaz değildir, bakın Aratan bile vazgeçilmez değil”. Biraz da ayağını denk al örneği oldu Aratan, genç, aylak ve kaprisli çizerlere karşı…

Yukarıdaki bağlamla ilişkili bir mesele daha var. Mizah dergilerinde çalışanlar –dergilerin satışıyla, gelecekle ilgili hep endişe duyarlar. Dergiler satmazsa, kapanırsa ne olur diye düşünülür, yarın yaşlanınca ne yapılacağı, neye güvenileceği hesap edilir. Bu belirsizliği, bu “hareketi” aslında ancak gençler kaldırabiliyor belki de…Erken yaşlanmak, mizahın genç işi olması biraz da bunlarla ilgili…

Selamlar, kolaylıklar
Levent Cantek

1 Comments:

Anonymous Adsız yazdý...

hatırladığım kadarı ile 2 sayı önce de arkadaş "çizgisini bitirdi ve kayboldu" gibi ilgi ihtiyacını belirten bir yazı yazmıştı , sonraki hafta mail adresini yayınlamadı demekki yeterli ilgiyi buldu, sonra mail adresim çalındı dedi bu sayıda... bakalım yarınki sayıda ne çıkacak karşımıza

18/4/06 17:10  

Yorum Gönder

<< Home