Pazar, Ocak 04, 2009

Çocuk, Ermiş ve Deli...

Corto ile geç tanıştık. Türkiye’de çizgi romanların çok sattığı yıllarda, başka ülkelerde ismi haysiyetle anılan ürünlerdendi. Bize yansıması bile olmamıştı. Memleketin yeni şeyleri beğenmekte tereddütlü, müşkülpesent okuru, bugün, Corto’ya aynı sempatiyle bakar mı bilinmez. Ama Corto Maltese’i haysiyetli sayan özellikler değişmiş değil. İlk yayınlandığında onu farklı kılan bir kaç özellik vardı. Dönemsel olarak Corto’yu çizgi roman evreninde devrimci kılan özelliklerdi bunlar. Çabuk çizilmiş hissini veren fırça kullanımı ve çiniyle kağıdın beyazlığını karşıtlık olarak kuran kareleri hemen göze çarpıyordu. Bu görsel tespit, onu tarz olarak Milton Caniff’e yaklaştırıyordu ama önemli bir farkla: Caniff, “gerçekliği” güçlendiren sert bir çini kullanırken, Pratt, Corto’nun anlatımına uygun biçimde masalımsı düşselliği andıran bir yumuşaklığı tercih ediyordu. Kimi zaman tarama ucunu incelikle-ayrıntıcı bir görsellik için kullanmıyor değildi ayrıca. Ancak asıl fark sanıyorum, anlatılan öykülerdeydi.

Önce hemen görünenlerden bahsedelim: Golden Age dönemi serüven çizgi romanlarını andıran tiplemeleri ve mekânları vardı; öyküler mutlaka bir seyahate, aranan bir hazineye, yolda karşılaşılan türlü tehlikelere dayanıyordu. Ancak Corto’yu kendine özgü kılan, kesitler sunan anlatım dili ve çarpıcı diyaloglarıydı. Ölüme yakın duran tiplemeleri hiç beklenmedik bir anda garip-derinlikli kimi zaman edebiyatı çağrıştıran konuşmalara başlıyorlardı. Corto’nun az konuşan, bencil ve hedonist sayılabilecek görünümünü ters-yüz eden, aslını açığa çıkartan sahneler de böyle başlayabiliyordu. Anlamaktan yorulmuş Corto’nun neleri hatırladığı ve aslında nelerle avunduğunu görmek dizinin önemli parçalarından birini oluşturuyordu.

Çizgi romanlar genellikle tefrika mantığına uygun olarak üretilirler. Her hafta başlayıp biten (ya da albüm olarak belli sayıdaki sayfayla sınırlanarak) öykü anlatmak bir ekonomiyi gerektirmektedir. Tasarlanan her kare, öykünün bir parçasıdır ve akışı sağlayan bir “an” veya “anlatıma” denk düşmektedir. Pratt bir serüven romanında olmayacak kadar öyküyü yavaşlattığı için genel seyir ile ilgisi olmayan sahnelerle karşılaşırız. Öykü kesilirken, oldukça insani, temelde bir duyguya dayanan diyaloglar okuruz. Corto biriyle konuşmaktadır ya da susmaktadırlar, evet bazen birbirinin aynısı, tek bir çizgisi değişmemiş, tek bir sözün geçmediği kareler izleriz. Resmedilenler, sabit bir kamera önünde sessizce duran oyuncuları çağrıştırdığı gibi çizgi romanı ifade olarak edebiyata yaklaştırır. Sürekli aksiyon içinde, şaşırma – irkilme anlarının bolca kullanıldığı, sonu ünlem işaretiyle biten konuşmaların sıkça geçtiği çizgi romanı biçimsel olarak farklılaştıran bir müdahaledir bu. Kalabalıklar, savaşlar, kovalamacalar içinde durgun, bekleyen ve mutlaka özleyen insanlara rastlarız. Adlandırmak gerekirse her şey hüznü çağrıştırmaktadır. “Demek vakit geldi” diye kalkıp kaçmaya ya da kovalamaya devam edecek, ölmeye gideceklerdir. Corto, katıksız bir aynılığın, bıkkınlığın içinde o sahneleri defalarca yaşamış “dünya kaç kere kayboldu, kaç kere bulundu” diyebilecek biridir. Sürprizleri, itirafları ve cesareti, kaçıp giden, erken büyümek zorunda kaldığı geçmişini/çocukluğunu yakalamak içindir sanıyorum. Ermişliği, deneyimlerden-yaşanmış olaylardan ve karşılaşılmış insanlardan beslenir. Hep bir şeylerin peşinden gider ama onu hep ufku, güneşin batışını veya yıldızları izlerken hatırlarız. Hugo Pratt adlı adamın kahramanı olduğunu biliyordur sanki.

Etiketler:

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home