
az evvel ertem göreç’in 1965 tarihli
karanlıkta uyananlar filmini seyrettim. göreç’ten çok senaryo yazarı
vedat türkali ile hatırlanan çalışma, sinema tarihimizin işçi sorunlarına eğilen, grev anlatan ilk filmi sayılır. filmin konusuna girmeyeceğim, anlatımı ve gelişimi itibarıyla türkali romanlarına benziyor onu söyleyebilirim. benim ilgimi çeken, seyretmeyi istediğim bir filmdi ama daha da

teşvik eden filmde
oğuz aral’ın oynuyor olmasıydı. aslında film hakkında bir şeyler söylemek gerekiyor, oğuz aral’ın neden o filmde oynadığını (ve nasıl bir tipleme canlandırdığını) anlamak için… ama girmeyeceğim, sadece filmin politik bakışının türk solu (ve o dönem solcu sinemacıların)
içinde yaşanan tartışmalarla ilişkili olduğunu söylemekle yetineyim..ilgilenen olursa
sinematek tartışmalarıyla, evrenselci marksizm ile atüt tarzı solun-ulusalcı solun çatışması, bu kavram ve aidiyetlerin birbirine karışması filan da diyebilirim. oğuz aral, filmde
yaşanan hayattan ve ülkesinden kopuk, paris hayranı bir sanatçıyı canlandırıyor. hafif kırık, elinde içki kadehiyle ağır entelektüel laflar eden biri. elbette bir klişeyi canlandırıyor, kısacık bir rol, sonra paris’e gidiyor vs…buraya kadar her şey tamam, ama canlandırdığı tipin ismi ilginç:
onat tansayar… isim doğrudan doğruya adı sinematekle özdeşleşen
onat kutlar’a bir gönderme…kutlar, aral’ın canlandırdığı biri gibi olmakla suçlanmış, epeyce bir karikatürize edilmiştir (ve bence çok haksızlık edilmiştir)…filmde resmedilen sanatçıların tamamı (yani sadece onat tansayar değil) bu karikatürün parçası… bu tansayar soyadı da
edip cansever ile (filmde aral onun
yakup’lu şiirini diline doluyor)
turgut uyar’a gönderme…gerçekten ilginçmiş…ama şurası kesin:
oğuz aral için sadece bir rol değil bu, açık bir politik tercih…
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home