Türkiye’de çizgi roman, farklı sanat biçimlerinin çoğunda rastladığımız kendi sanatsal işlevinin dışında bir takım misyonlar üstlenmek gibi olumsuz etkilerden uzak kalabilmiş bir alan. Örneğin yerli çizgi romanın halkı bilgilendirmesi beklenmemiş, aydınlanmacı bir kaygısı hiç olmamış. Bakmayın, üreticilerine sorulursa halka tarih öğrettiklerinden söz edenler çıkar ama bunlar inanılacak türden değildir. O sebepledir ki pek çok çizerimiz yaşlandıklarında “tarih ve siyasete” bulaşıp, geçmiş üretimlerinden daha ağır işler yapmaya çalışırlar.
Türkiye’de çizgi roman denildiğinde akla serüven ve aksiyon gelir, ondan kimse ağırbaşlılık, vakurluk, öğretmenlik, kılavuzluk beklememiştir. Özellikle Türkiye’ye ilk girdiği yıllarda böylesi bir mantık kimsenin aklına gelmemiştir. Yabancı çizgi romanlar yerlileştirmeye çalışılmıştır ama yerli çizgi romanları eğitim amaçlı olarak kullanamamışlardır. Hep söylüyorum, Türkiye’de çizgi roman üretimi çocukları düşünerek gerçekleşmemiştir. Gazetelerin maddi gücü, gazete okurunu düşünerek çizgi roman üretilmesine neden olmuştur.
Aslında bu özgül yöne bir çizgi roman duygusu, bilinci ve sanat duyarlılığı eşlik etmediği için bu önemli fırsat ıskalanmış diye düşünüyorum. Kurmaca özgürlüğü bir sanat dışılık mecrasında ancak varolabilen bir köleliğe dönüşmüştür. Çizgi romanın kitlesever doğası, buradan türeyen bağlayıcı etkenlerle yaratıcı etkinliği olabildiğince daraltmıştır.
[Yukarıdaki yazıyı 1988 yılında yazmışım; son paragraf hariç küçük değişiklikler yaptım.]
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home