Salı, Haziran 30, 2009

Modeller


Casotto'dan bahsetmiştim. Golden Age çizerlerinin modellerle çalışması Amerikan Basınının ilgisini çekmiş, sürekli bir çalışma olup olmadığı kesin değilse de pek çok çizeri modelleriyle birlikte fotoğraflamışlardır. Yukarıda Raymond bir modelle çalışıyor, aşağıda Caniff bir etkinlikte kadın modeller arasından birinin resmini tamamlamış. İlki 1950, diğeri 1952 tarihli fotoğraflar....

Etiketler:

Caniff'in Çalışma Odası

Milton Caniff'in çalışma odası. Anlaşıldığı kadarıyla bir haber dergisi için tasarlanmış bir fotoğraf çekimi bu. Bir kaç husus göze çarpıyor. Geniş pencereler dikkat çekiyor, ışık önemli Caniff için. Bir kaç yerde çizebilecek gibi düzenlemeler yapmış. Sandalyeler oldukça rahatsız. Büro malzemeleri sektörü pek gelişmemiş o tarihlerde. Çekmeceli dolaplarda bir görsel arşiv olduğu anlaşılıyor, alfabetik olarak sıralanmış. Uçak ve araba figürleri ve diğer küçük detaylar var resimde. Caniff, evini ve mahremini açmış, bir sonraki resimler aileye, arabasına ve evin dış görünüşüne ayrılmış. Bizde bir kaç çizer hariç bu denli "resmedilen" yoktur.

Etiketler:

Pazartesi, Haziran 29, 2009

Giovanna Casotto

Epeydir aklımdaydı. Giovanna Casotto, erotik/pornografik çizgi romanlar hazırlayan bir İtalyan kadın çizer. İlginçliği şuradan, mesleğe Saudelli'ye modellik yaparak başlıyor. Bir başka deyişle Franco Saudelli, ilüstrasyon ve çizgi romanları için kendi çektiği fotoğraflardan faydalanıyor. Casotto da bu çalışmalarında modellik etmiş. Bir kaç kez yazmıştım, özellikle Amerika'da çizerlere modellik yapan kadınlar, en az modellik ettikleri çizerler kadar ünlenirler. Casotto, başka bir yol izlemiş, fotoğraflama yöntemi kullanarak, anlaşıldığı kadarıyla yapacağı çizgi romanın önce bir fotoromanını hazırlayarak çizmeye başlamış. Epeydir aklımdaydı dediğim de şu: Casotto'nın fotoğrafları ve çizdiği sayfalarla ilgili karşılaştırmalı bir örnek arıyordum. Bunu Giovanna Casotto - Fetish Photos adlı kitapta budum. Fotoğraflardaki kadın model Casotto, sağ üstteki kare Saudelli'ye, diğerleri yine Casotto'ya ait. Son not: Casotto'nun hikâyeleri medyatikliği ölçüsünde parlak değil ama kötü demek de haksızlık olur. Esprili bir havası var, Decameron tarzını izlediği iddia edebilir.

Etiketler:

Pazar, Haziran 28, 2009

Manzara

Yeni keşfettiğim bir çizer Gipi. Resmin üzerine tıklayıp büyütün. Çocuk kitapları resimliyor, çizgi romanlar yapıyor, çizgisini çok farklı biçimlerde kullanıyor.
link

Etiketler:

Strip Blues

Berardi-Milazzo işbirliğiyle çıkan kısa bir hikâye. Ken Parker'den hatırlayanlar olacaktır. Berardi senaryolarında notalar pek çok kez karelere eşlik etmiştir. Striptease yapan iskelet müzik eşliğinde "et"lenir-giyinir (soyunur) ve sonra derisini yüzerek tekrar soyunur, başa döner, iskelet olur. Final karesinde (hepi topu 3 sayfadır hikaye) ad libitum yazar. Bir müzik terimi olarak spontan- tempoya göre (istenildiği biçimde) çalma-icra etme anlamına gelir bu ifade. Ama bir ziraatçiye sorsanız hayvana istediği kadar (serbest) yem vermek anlamına da gelir. Et meselesini o sebeple belirginleştirdim.

Etiketler: ,

Nick Fury-Agent of Shield

Güzel bir Strenko sayfası. Pikaptaki müzik, gül, tütün dumanı, zoom yapılmış kareler. Altmışlı yılların kare devamlılığını gösteren başarılı bir sayfa. Tipik bir James Bond dinginliği diyebiliriz...Az sonra aksiyon yeniden başlayacak. Nick başka bir eyleme dalacak (!). Telefon sesini ya da pikaptaki şarkıyı imlemeden-kör gözüne parmak yazıya dökülmeden başarıyla kotarılmış.

Etiketler: ,

Cumartesi, Haziran 27, 2009

İki Tavsiye


Caniff sanatını icra ederken iki tane tavsiyeyi kendisine referans aldı: “İlki, gazetede bir köşe çizmenin, çocuklar mutlu olsun diye kâğıttan şirin oyuncaklar yapmak olmadığının bana hatırlatılmasıydı. Eğer köşe, gazetenin satışına katkıda bulunmuyorsa hiçbir işe yaramıyor demektir. İkinci tavsiye ise Dispatch'in yönetici editöründen gelmişti: 'Daima gazetenin parasını ödeyen adamı hesaba katarak çizim yap. Eğer babaları gazeteyi satın alıp eve getirmezse, çocuklar senin çizdiklerini asla göremezler'”.

Etiketler:

Cuma, Haziran 26, 2009

Collector’s İtem


Koleksiyon değeri olan, çok aranan ama az bulunan parçalar. Bir parçanın koleksiyon değeri, onun arz-talep dengesine bağlıdır. Talebi çok olup da stoku az olan parçaların değeri, serbest ekonomi koşulları sebebiyle, artış gösterir. Ancak az miktarda üretilen her şeyin değeri artmaz. Sadece koleksiyoncu denilen kişilerce biriktirilmeye uygun bulunan şeyler değer artışı gösterir. Örnek olarak, 1992’de $1.25 kapak fiyatıyla piyasaya sürülen ve bugünkü koleksiyon değeri 75¢ olan dergiler vardır. Aynı şekilde, 1962’de 12¢ kapak fiyatıyla yayınlanan ve bugünkü değeri $4.000 olan dergiler de vardır .

Etiketler:

Perşembe, Haziran 25, 2009

Doktorun Kızı

Büyülü Rüzgar 81'i, Mavi Kan adlı hikâyeyi okuyorum. Ortiz çizmiş, hızlı çizdiği anlaşılıyor. Senaryo, benim hep hoşuma giden bir fikre dayalı. Poe, bir gazete için Büyülü Rüzgar hikâyesi yazıyor, daha doğrusu anlatıyor. Dinleyicilerin görüşleri, gerçek ile kurgunun tartışılması, edebi olduğu kadar ironik göndermeler yapılmasını sağlıyor. Yazarlık ve okur tepkilerinin yorumlandığı esprili bir hikaye diye özetleyebilirim. Okurken ilgimi çeken bir ayrıntı oldu: Şerif, dava için kasabaya gelen Hakim'e ne olup bittiğini anlatıyor, yukarıdaki karede. "Bir zenci, doktorun kızını öldürdü" diyor Şerif. Westernler erkek anlatısıdır, işin içine kadın karışırsa bir aşk-ihtiras meselesi çıkar ortaya. Erkekler değil ama kadınlar boşuna ölmezler. Kadınların ölümü bir nedene dayanmalıdır ve o neden senaryonun anahtarlarından biri olur. Sonraki sayfaları okuyunca anladım ki ölen doktorun kızı değil oğluymuş, sadece ve sadece yanlış yazılmış. Böyle bir yanlışlık orijinalde olabilir, çeviride veya kaligrafi de olabilir. Ben kendime güldüm, okurken tahminlerde bulunmayı seviyorum. bir yanlış yazım bana neler düşündürdü.

Etiketler:

Çarşamba, Haziran 24, 2009

Mehtap

Taner Duran
link

Etiketler:

Tengiz

Doğan Kardeş dergisinin yayınladığı üç yeni (önemli) çizgi roman var. Birisi aralıklarla değindiğim Blacksad, diğeri Jacamon ve Matz'ın Tetikçi (Le Tueur) çalışması ve bir diğeri Okko... Dergide western klasikleri ya da nitelikli başka işler yok demiyorum ama bu üçü çok konuşulan çalışmalar... Tengiz, diğer işler kategorisinden... Tarek - Aurélien Morinière çalışmasının bir ürünü. İkilinin farklı çalışmaları da var. Tengiz, sanıyorum, tarihi bir çizgi roman olduğu için seçilmiş. Çalışmanın ismi dahi bize yabancı gelmiyor, Şahap Ayhan'ın Tercüman Çocuk'ta Flash gordon'u temel alarak yıllarca sürdürdüğü aynı adlı bir çizgi romanı vardı mesela... Dergi, çizgi romanları kısa bölümler halinde tefrika ettiği için bir albüm tamamlandıktan sonra okuyorum. Tengiz'in ilk bölümü tamamlandı. Bildiğim kadarıyla Fransa'da üçüncü bölümü yayınlanmış durumda. Çok güzel çizilmiş sayfalar içeriyor Tengiz. Öyle ki insan, bu çizilmiş sayfalara bir senaryo yazıldığını düşünüyor. Haksızlık ettiğimin farkındayım, üçüncü bölümünden söz ettim yukarıda... Hikâye toparlanabilir, ne olup bittiği daha iyi anlaşılabilir belki. Ama ilk bölüm gerilimsiz, teatral "kral ve mahiyetinin siyaset konuşmaları" ile savaş sahneleri arasında geçiyor. Tengiz, soylular arasında süren bir iç savaşı anlatıyor. Şöyle de denebilir: Shakespeare'i izleyen Kurosawa filmlerini andırıyor...Albüm bittiğinde akılda kalan tek bir karakter kalmıyor...Güzel sayfalar, iyi seçilmiş renkler, görkemli savaş sahneleri ama o kadar....Yukarıda değindim, çizilmiş sayfalara senaryo yazılmış izlenimi veriyor insana... Çizer narsizmini öne çıkartan, sayfalarına hayran-hikayeyi unutan bir çizgi roman Tengiz. Bitirirken: Kral Conan'ın taht yolunda yaşadıklarını anlatan uzun hikayeyi hatırlayacaksınız, çok ama çok gerisinde kalıyor Tengiz.

Etiketler:

Salı, Haziran 23, 2009

Abdal Gücük 2

Deli Gücük 2 için tamamlanan hikâyelerden biri.
Abdal Gücük
Yaz. Murat Başekim
Çiz. Uğur Sertçelik
link

Etiketler:

Art Anlatıyor...

link

Etiketler: ,

Pazartesi, Haziran 22, 2009

Outlaw Territory

Koray Kuranel
link

Etiketler:

Pazar, Haziran 21, 2009

Taynikma

Taynikma, Beyaz Balina Yayınları tarafından çıkarılan bir çocuk kitabı dizisi. Dikkatinizi çekmiş olabilir, epeyce bir süredir Egmont, Disney ve Pixar'ın ünlü filmlerinin resimli kitaplarını yayınlıyor. Elbette yeni bir şey değil bu. Farklı tarafı, metinle birlikte kullanılan resimlerde çizgi roman tekniğinin kullanılması. Bir başka ifadeyle resimler, metni daha anlaşılır kılmak için kullanılmıyor. Metnin bir parçası olarak, metinlerarası geçişi de kolaylaştırıyorlar. Taynikma da benzer nitelikte bir dizi. 8-12 yaş arası çocuklar düşünülerek tasarlanmış. Yazar Merlin P. Mann, geçmişte Disney ve Pixar kitaplarına senaryo yazmış; çizer Jan Kjaer mangaka biçemini izliyor, olağanüstü değil ama gerek renk gerekse sahne seçimleri nedeniyle hayli başarılı. Hikâyeyse tipik bir "FRP"... Dizinin ilk kitabını okudum, orijinaliyle kıyaslamadığım için detaylı bir çıkarımda bulunamayacağım ama dile özen gösterilebilirmiş diyeceğim. Bir de balon yazıları ile metinde kullanılan yazı türünün aynı olması ilgimi çekti. İngilizcesi'nden görebildiğim örnek sayfalarda da aynı uygulama yapılmış. Oysa bana kaligrafide farklı bir punto ve harf türü kullanılsa daha iyi olur gibi geliyor. Muhtemelen okumayı kolaylaştırdığı düşünülerek böylesi bir tercihte bulunulmuş. Metin ve resmin uyumu-devamlılığı için teptipleştirilmiş...Ben aksini düşünüyorum...Bir de ilk kitabın adı Türkçe'de Gölgelerin Hükümdarı olarak seçilmiş, resme bakarsanız orijinali farklı... Pedagojik bir iddia içerdiğini düşündüğüm bu tercih da ilginç.

Etiketler:

Anne Rice - The Tale of the Body Thief

Geçtiğimiz günlerde bir Anna Rice uyarlaması okudum. Vampir Lestat hatırına katlandığım, çizgi olarak beğenilerime uymayan bu albümde ilgi çekici iki ayrı edebiyat göndermesi vardı. Lestat, ilkinde H.P.Lovecraft, ikincisinde Robert Bloch yazmalarını zarftan çıkarıyordu. İnsanı hangi kitap, niye o kitap diye meraklandırması dışında albümden söz edebilecek başka bir ayrıntı aktaramıyorum. Çizgiler akıllara ziyan acemilikte olduğu için uyarlamanın neden yapıldığını dahi anlamış değilim.

Etiketler:

Cumartesi, Haziran 20, 2009

Blacksad - Les Dessous De L'Enquéte

Blacksad, Doğan Kardeş Dergisinde yayınlanıyor. Yukarıda kapağını gördüğünüz albüm 2001 tarihli bir eskiz albümü. Üreticileriyle yapılan bir röportaj dışında eskizler, senaryo uyumunu gösteren sayfalar, taslaklar, arayışları gösteren çizimleri içeriyor. Çizer Guarinido, etkilendiği isimlerin bir listesini çıkarmış ama asıl olarak Uderzo, Disney ve Moebius'u işaret etmiş. Ibanez, Herman ve Prado ilgimi çeken diğer isimler... Albüm, daha iyiyi arayan özeni göstermesi bakımından gerçekten güzel bir çalışma olmuş. Estetik olarak iyi tasarlanmış. Sinema vurgusu-aurası nedeniyle negatif film imgesi kullanılmış kimi sayfalarda. Doğrusu onu çok anlamlı bulmadım ama kapaktaki pulp fiction estetiğine ilişkin tercih, ironisi ve niteliğiyle göz alıyor. Eğer diziyi sevdiyseniz elde etmeniz gereken bir albüm.

Etiketler:

Hipnoz Çıktı

Yeni bir çizgi roman dergisi...
Hipnoz

Etiketler:

Çarşamba, Haziran 17, 2009

Thorgal-Tanatloc’un Gözleri


Thorgal’ın yeni cildi çıkmış… Orijinal serinin 10, 11 ve 12. albümlerinden oluşan cilt Çizgi Düşler tarafından yayınlanmış. İlk ciltteki nitelik ve özen sürdürülmüş, bu çok sevindirici. Piyasa koşulları, baskı sorunları az şey değil, bir kez daha aşılmış olması güzel. Tanatloc’un Gözleri adıyla yayınlanan ciltte Thorgal’ın hikâyesini öğrenmeyi sürdürüyoruz. Aralıklarla değinilen geçmişiyle yüzleşiyor Thorgal. Senarist Van Hamme, özellikle yetmişli yıllarda Batı Avrupa’da popüler olan “Tanrıların Arabaları” mefhumunu temel almış, o anlaşılıyor... Antik uygarlıkların ve büyük dinlerin kökenini dünyaya gelen Uzaylılara atfederek açıklayan Erich von Däniken, bilim dünyasını olmasa da fantastik yazını epeyce etkilemiştir. Atlantis efsanesi, Mu Kıtası, Uzaylıların ilkel insan topluluklarına kültür getirmeleri, üstün meziyetleri nedeniyle tanrı ya da peygamber sayılmaları hep bu çerçevenin sık anlatılan trüklerindendir. Van Hamme, bu yaklaşımı ilham verici bulmuş olmalı ki, dış dünyadan gelen bir çocuğu Vikinglerin arasına bırakmış. Thorgal’ın unuttuğu geçmişini hatırlaması, uzaylı kötü adam babasıyla karşılaşması, oğlunun üstün niteliklerinin ortaya çıkması vs bu ciltte karşımıza çıkıyor. Benim ilgimi çeken Thorgal’ın fantastik niteliği değil. Panaromik detaylar, devamlılık, kare içi düzenlemeleri mutlaka güzel ama beni asıl, yolculuk teması ve kişilik çözümlemeleri etkiliyor. Arzu ve pişmanlık birlikte yürüyor. Mutlu olamama hali dikkat çekiyor. Herkesin bir duyguya yoğunlaşan hikâyesi var ve bu hikâyenin bütününü renklendiriyor. Basit ama zihin açıcı bir senaryo reçetesi bu…

Etiketler:

Salı, Haziran 16, 2009

Çizgi Roman Dükkanlarında Gezintiler # 2 - Stripwinkel Dumpie, Leiden

2007’deki Hollanda seyahatimin çoğunu Hollanda’nın en eski üniversitesinin bulunduğu şehirde, Leiden’da geçirmiştim. Yüz küsür binlik nüfusunun beşte birini öğrencilerin oluşturduğu, kanalları, yeldeğirmenleri ve binlerce bisikletten müteşekkil trafiğiyle tipik bir Hollanda şehriydi. Yağmurlu bir günde, tek başıma sokakları arşınlarken, Leiden kalesini şöyle bir turlayıp bir sokak bandosunun davul çalışmasına kulak kabarttıktan sonra, daha önce görmüş olduğum, fakat içine girmediğim bir çizgi roman dükkanına, Stripwinkel Dumpie’ye götürdü ayaklarım beni.

Bu stripwinkel (ki tahmin edilebileceği üzere “çizgi roman dükkanı” anlamına geliyor), 18 Nieuwe Rijn adresinde konumlanmış küçük ve şirin bir dükkandı. Ağırlıklı olarak Hollandaca çizgi romanlara ve türlü çizgi roman temalı oyuncak ve figürlere (bilhassa frankofon kahramanlarınkine) yer verse de, İngilizce yayınların bulunduğu küçük bir bölüm de vardı. Benim Hollandacam üç kelimeyi geçmediği için o tarafa yöneldim hemen.

Bir önceki yazıda belirttiğim ve ilerleyen yazılarda da görülebileceği gibi, bir underground çizgi roman ve bilhassa Robert Crumb merakım olduğundan, raftaki kitaplar arasında kallavi boyutuyla öne çıkan Robert Crumb Handbook’a ilişti gözüm. Sarı renkli kapağında Crumb’ın kendi elinden çıkmış bir portresi “Kibar olmak için bulunmuyorum burada” diyordu. 440 sayfalık içeriğinde Crumb’ın biyografisinin yanısıra aşağı yukarı 40 yıllık kariyerinden kimisi daha önce yayınlanmamış çizgi roman örnekleri, fotoğraflar, ve Crumb’ın müzikal kabiliyetlerini sergilediği Cheap Suit Serenaders gibi çeşitli grupların şarkılarının yer aldiği bir CD yer alıyordu. Bu kitap benim olmalıydı!

Bir de o sıralarda adını sıklıkla duymuş olduğum ve henüz okumadığım, Marjane Satrapi imzalı Persepolis’in ilk cildine gözümü kestirdim. Bizim ülkemizde de, dünyanın başka yerlerinde olduğu gibi, hatırı sayılır bir ilgi gören bu otobiyografik çizgi roman, hakkında fazla söze gerek olmasa da, özetle bir çocuğun gözünden Iran Devrimini anlatıyordu; ve güzel bir hediye olacaktı kalbimde özel bir yeri olan biri için.

Kasadaki adamla lafladık biraz çıkmadan önce, Crumb’ın nasıl güzel bir insan olduğu ekseninde. Dışarı çıktım, yağmur dinmişti...

Etiketler:

Kara Adam


(...) Değerlendirme kriterleri arasında okuma hızını önemli buluyorsanız, Deli Gücük tek oturmada okuyup bitirebileceğiniz bir kitap değil. Uzun süre oyalıyor. Kısa parçalardan oluşan yapısı sindire sindire okumalara müsait. Çizgiromanların yanısıra içeriğin diğer bileşeni olan öykü metinleri de okuma hızınızı başka bir ortam içine sokup farklılaştırıyor. Biraz da dağınık ve karışık okuma yaptığım bir dönemde olduğum için fazla uzattım okumayı belki ama sonuç olarak kitap kalın, okkalı ve içerik dolu yahu.

İçerik derken, sinema ağzıyla -bir dönem çalışması- olduğunu, dönemle ilgili bilgilendirebildiği özellikle belirtilmeli. Osmanlı’nın son dönemindeki kaotik ortam böyle bir anlatı için uygun olsa gerek. Bu politik veya askeri anlamda değil, toplumsal tedirginlik anlamında geçerli. (başka bir kaosta Yunus Emre, Mevlana çıkarken bu son çöküş karmaşasında Deli Gücük kalıyor Anadolu payına)

Korku ve dehşet hikayeleri arayışındaki korku müptelaları için hikayelerin genel bir ilahi adalet ekseninde kaldığını söylemek gerek. Bu da Osmanlı devriyle değil de şu devirle ilgili. Hepimiz intikam yoluyla adalete doğru doluyoruz. Bu anlamda hikayelerdeki intikam, korku ve dehşetten çok, hoş bir tatmin veriyor. Güçlü duygusal tepkilerin yumuşaması bizi metin ve çizginin gidişinden zevk alma olasılığına da yaklaştırıyor. Korku müptelalarının zevki ise biraz yarım kalıyor.

Karakter olarak Deli Gücük, yedi kargası ile dolaşan kara adam, özellikle verilen bir kararla kenardan, dolaylı, dolaysız dokunuyor hikayelere. Tekinsiz bir seyyah, intikamcı bir cin, ağaç dibinde uyuklayan adam, sadece söylenti, hikayenin direği, ama çoğunlukla yancısı. Diğer karakterler, yani sıradan ademoğulları bildiğiniz gibi. Siz sırtınızı vermeyin yine.

Hakan Tacal
link

Etiketler:

Pazartesi, Haziran 15, 2009

Kadın Düşkünü

Zırık Hasan’ın oğlu Bayram, güçlü kuvvetli, erkek güzeli bir adam. Bir zaafı var: kadınlar. Onlara dayanamıyor. Askere bile orada kadınsız duramayacağını düşünerek gitmek istemiyor. Bu yüzden de başına olmadık işler açıyor. Kozlu’dan, Muallim Fikret Bey’in yardımıyla kaçıyor, Germencik’te bir toprak sahibinin kâhyalığını yapan Kamil’in yanına gidiyor, orada değişik bir adla yaşamaya başlıyor. Fakat Kamil’in bir kızı var: Cavidan. Toprak sahibininse üç kızı: Vecihe, İsmet ve Nermin. Bunlara Ayşe ve Gülfidan’ı da eklemek gerek.

Demokrat Parti iktidarının ilk yılları... Kozlu’dan Germencik’e uzanan bir memleket panoraması... Rus romanlarının kır evlerini çağrıştıran bir çiftlik. Yüksek tabakadan mağrur kadınlar, müstehzi ve münekkit gözler. Taşra kurnazlığı, fikri mukaddes türküleri, hutbeleşmek için kalabalığa ihtiyaç duyan ahlâk bekçileri. Hercai gönüllü Bayram, dünyayı anlamaya
çalışan Cumhur, Allah’ı kandıran Kör İhsan, para kokan adamlar, her daim cinsellik konuşan insancıklar...

Kadın Düşkünü, Cumhuriyet dönemi boyunca yazılmış bütün romanların sesiyle konuşan ama onlar gibi söylemeyen bir roman...

Kadın Düşkünü - bir milli roman parodisi... Muhalif bir kahkaha prelüdü... Bir yazı eğlencesi...

[Kadın Düşkünü, Kemal Safa Güntekin, Temmuz başında İletişim Yayınlarından çıkıyor... Kapak resmi: Koray Kuranel]

Etiketler:

Pazar, Haziran 14, 2009

Nino, Amerika Macerası (1997)

Fırsat olmamıştı. Varlığını bilmekle birlikte okumamıştım. Şöyle bir önyargı taşıdığım için okumadığımı da itiraf edeyim. Nino'ya gelinceye kadar yayınlanabilecek o kadar çok frankofon çizgi roman vardı ki...Bu türden tercihlerin altında şunu ararım: "Tenten benzeri bir çalışma yayınlayalım." Yoksa Nino niye yayınlanır ki... Aslına bakılırsa Nino'nun üretimi de aynı mantığa dayalı. Ligne-clair tarzını izlemek, Fransa-Belçika ekolü ve geniş anlamıyla endüstri için önemlidir. Öte yandan yaptığınız işe bir yenilik katarsınız, Hergé'in yapmadığı bir estetik arayışına yönelirsiniz. Belki ironik olarak bunun imkansızlığını da vurgulayabilirsiniz, bilemiyorum. Nino bu türden bir çizgi roman değil, öyle ki ellili yıllarda çizildiğini düşünüyorsunuz. Oysa çizeri 1955 doğumlu...Hikayesi eski, kurgusu eski...Finalinin de başarılı olmadığını, gerilimin artırılamadığını, kötü adam şaşırtması hariç çabuk unutulacak bir çizgi roman olduğunu söyleyebilirim. Diğer yandan altmışlı yıllarda çıkan Zıp Zıp'ı veya yetmişlerdeki Doğan Kardeş'i seviyorsanız, Nino nostaljik bir tat bırakacaktır zihninizde. O denli eski anlayacağınız...

Etiketler:

Cuma, Haziran 12, 2009

Otisabi, Başımdan Geçti Bunlar (2004)

Yılmaz Aslantürk, Pişmiş Kelle dergisinde Atilla Atalay tarzı - aslına bakılırsa çok da başarılı bulmadığımız – mizahi yazılarla tanındı. Çizgi romana başlangıcı öykücülüğüne göre daha yakın tarihli. 1991 yılının sonunda aynı dergide yayımlanan “Esrarengiz Sarışın” öyküsü ilk önemli çalışması olarak gösterilebilir. Polisiye özellikler taşıyan öykünün bir benzeri/devamı Sinsi Nataşa (1992) olmuştu. Her iki öykü arasında yayımlanan “Vapurla Gelen” ise çizerin sonraları “Başımdan Geçti Bunlar” başlığı altında sürdüreceği dizinin neredeyse başlangıcıdır.

1992 yılında yine Pişmiş Kelle dergisinde başlayan dizi üç yıl kadar sürdü. Her hafta dört bant-tam sayfa çizdiği öyküler, derginin düşük satışlar nedeniyle yaşadığı mali sorunlar nedeniyle kesildi. 1996 yılında “Otis İstanbul’da” başlığı altında diziye tekrar başlandıysa da birkaç sayı sonra eski öykülerin tekrarına dönüştü. Aslantürk, bu tekrarları çalıştığı gazetelerin hafta sonu ilavelerinde de sürdürdü. Epsilon Yayıncılık’tan çıkan albüm, aynı adlı diziden yapılmış bir seçme. 45 öykü kullanılmış, birkaçı hariç çoğu Pişmiş Kelle’de yayımlanan çalışmalar. Kaba bir hesapla yayımlanan her üç öyküden biri albüme alınmış. Öykü seçimlerinde iki temel kıstas kullanılmış gibi görünüyor. İlki, başlangıç dönemlerinden öykü alınmaması; albümde en eski tarihli öykülerin 1993 tarihli olması göz önüne alınırsa, Aslantürk “estetik” olarak beğenmediği çalışmalarını kullanmamayı tercih etmiş. Öykü seçiminde dikkat çekici olan ikinci nokta, Pişmiş Kelle tarzı “edepsiz” sayılabilecek kimi öykülerin albüme alınmaması. Bu türden öyküleri gazetelerdeki “tekrar” yayınlarda da kullanmamıştı. Aziz Nesin, dergi ve gazetelerde çıkan öyküleriyle ilgili eleştirilerle karşılaştığında “esas olan kitaptır ve o kitabın son baskısıdır” cevabını verir, kimi çalışmalarını kitaplarına almamakla bir tercih ortaya koyduğunu, “tashih” yaptığı için son baskının geçerli olması gerektiğini vurgulardı. Bu yaklaşımı, Aslantürk’ün öykü seçiminde kullandığı kıstasları yorumlarken hatırda tuttuğumuzu belirtmek için aktardık. Öte yandan, nelerin seçilmediğini bilmek bir yazarı ya da çizeri anlamayı kolaylaştırabiliyor.

Aslantürk’ün asıl özelliği Türkiye’de pek kullanılmayan bir çizgi tarzını izliyor olması. Avrupa’da Hergé’in etkileriyle oluşan ligne-clair çizgi tarzını ülkemizde sürdüren birkaç çağdaş çizerden biri. Özellikle Daniel Torres’in çizgilerini izlediği anlaşılan Aslantürk’ün yaptığı şu: çizdiği her şeyin neredeyse hatları dışında herhangi bir ayrıntısına girmiyor. Fırça ve tarama ucuyla herhangi bir vurgu yapmıyor. Işık ve gölge gibi etkileri “tram”la sağlıyor. Oldukça az çizgiyle anlatılmış izlenimi verilen karelere sahip. Mekanik ve mesafeli bir atmosfer yaratıyor; naif çizgi kaymaları, çizerin varlığını hissettiren yakınlık yok. Elbette ki başlıbaşına bir avantaj ya da dezavantaj değil bu. Örneğin az çizgiyle anlatmak kadar önemli olan arka plandaki ayrıntıcılık. Çizerin varlığını hissettiren en önemli vurgu fotoğraf ayrıntısındaki incelikler. Aslantürk’ün çizimlerinde bu denli ayrıntıcı olmadığı veya her zaman bunu denemediğini söyleyebiliriz. Örneğin öykülerin çok geçtiği ev içi karelerinde tramı bir fırça gibi kullanarak, dekoratif unsurları “atlıyor”. Öyküleri ise kentsoylu bir yaşamı anlatıyor. Çizgisindeki özellikli mesafelilik öykülerinde de var. Alt sınıflar farklı konuşma biçimleriyle anlatılıyor ama sahici durmuyorlar. Aslantürk, reklam ajanslarını, gazeteleri, ofisleri, barları anlatırken gösterdiği kıvraklığı onları resmederken denemiyor. Tiplemesinin onlara karşı duyduğu korku dolu mesafe çeşitlendirilmiyor. Özellikle takınıldığı düşünülebilecek bu tavır, diziyi psikolojik derinlikten yoksun kılıyor, bütünüyle “eyleme” odaklanmış öykülere dönüştürüyor.

Mizah dergilerinde uzun zamandır ben-merkezli öyküler anlatılıyor; bir çok çizer bir tür iç dökmeyle başından geçen olayları çiziyor, küçük ya da büyük itiraflarda bulunuyor. Mahrem olanın teşhiri, nahif, samimi ve sıcak açıklamalar, erkeklik krizi, cinsel sapmalarla ilgili değinmeler her mizah dergisinde görülebiliyor. İzlemeye yönelik bir ilginin kullanıldığı düşünülebilir ama ilk söylenmesi gereken, tarzın bir modaya dönüştüğüdür. Kendi payıma, Aslantürk’ün “Başımdan Geçti Bunlar” dizisinin, bu modanın en soğuk tarafından çıktığını düşünüyorum. İlginç olan, aynı öykülerin modanın öncüsü sayılabilecek Pişmiş Kelle dergisinde hayat bulması, biçimlenmiş olması.

Etiketler:

Çarşamba, Haziran 10, 2009

Dünya'da ve Türkiye'de Çizgi Roman

Dünyadaki Asya çizgi romanlarına yönelik ilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çizgi roman satışları hemen her ülkede düşüyor. Endüstrisi olan, üretimin yoğun olarak sürdüğü ülkelerin çizgi romanları doğal olarak her yerde yerli üretime ikame ediliyorlar. Japonya’daki çizgi roman satısı ve üretimi son yirmi beş yılda tüm dünyayla kıyaslandığında oldukça yüksekti. Amerikan pazarına girdikten sonra global olarak tüm dünyada tanınır ve bilinir oldular. Yaygınlaşmalarının en büyük nedeni İngilizce…

Mangaların uluslararası başarısı ülkenizde de sürüyor mu?
Türkiye’de mangalara yönelik bir ilgi olmakla birlikte birkaç istisna dışında yayınlanmıyorlar. Türe yönelik ilgi daha çok İngilizce üzerinden gelişti. Amerika’da yayınlanmış veya anime olarak sevilmiş örnekler iyi biliniyor. Yayınevlerinin manga yayınlamak yönünde girişimleri olmakla birlikte satış rakamlarının düşüklüğü nedeniyle olmalı cevap alabilmiş değiller.

Ülkenizdeki çizgi dergilerinin genel satış durumu nasıl?
Türkiye’de haftalık ve aylık çizgi dergilerinin ortalama satısı 200-250 bin arasında değişiyor. Albüm satışları ise aylık 10-15 bin arasında. Yirmi yıl önce bu rakam dergilerde 1 milyon civarındaydı.

Türkiye’de nasıl bir üretim var ve neler okunuyor?
Türkiye’de komik çizgili, mizahi çizgi romanlar daha popülerdir. Yetmişli yılların başında çıkmaya başlayan Gırgır mizah dergisi, büyük ilgi görmüş, yarım milyona yakin satış rakamıyla benzer nitelikli dergilerin çıkmasına neden olmuştur. Gırgır’dan yetişen yüzlerce üretici yakin dönemin önemli dergilerini çıkartmışlar, karikatürize-komik çizgili bir üslubun yaygınlaşmasını sağlamışlardır. Foto-realistik çizgilerle anlatılan serüven çizgi romanları bu çerçevede giderek marjinalleşmiştir. Bu yöndeki bir okur talebini İtalyan-Bonelli çizgi romanları karşılamaktadır. Türkiye’de yakin dönemin popüler çizgi romanları mizah dergilerinden çıkan üreticilerdir.

Çizgi roman satan ikinci el dükkânlar her yerde artıyor ve markette giderek ağırlıklı bir yere sahip oluyorlar…
Çizgi roman okurları sayıca azalırken, yas ortalamaları yükseldi. Onların beklentilerine uygun olarak koleksiyoncu dükkânları açılmaya başladı. Bugün az satan ya da satmayacak olan pek çok eski yayın bu tur dükkânlarda satılabiliyor. Türkiye’de özellikle albüm satışlarında ağırlıklı bir yere sahip oldukları, geçmişle kıyaslandığında önemli bir farklılık olarak gösterilebilir.

Bir Avrupa çizgi romanının Amerika ya da Japonya’da başarı kazanması mümkün mü?
Bir Avrupa çizgi romanın Japonya ya da Amerika’da yayınlanması mümkün... Ama yüksek satışlar, popülerlik çok mümkün değil. İtibarlı ödüller alabilir veya entelektüel bir ilgiyle karsılaşabilir ama marketin genel ortalaması içinde marjinal kalmalarını engellemez. Persepolis’in uluslararası basarisini radikal İslam’a yönelik ilgiye, elbette 11 Eylül paranoyalarına ve animasyon uyarlamasına bağlamak çok da haksizlik olmaz sanıyorum

Ülkenizde çizgi romanları destekleyen ekonomik ya da kültürel kurumlar var mi?
Türkiye’de çizgi roman marketini destekleyen herhangi bir resmi ya da sivil bir kuruluş yok. Satışların düşmesiyle başındaki büyük sermaye grupları daha düşük maliyetli alanlara yönelerek çizgi roman ve mizah dergilerini desteklemez oldular. Doksanlı yılların başından itibaren çizgi dergileri kendi ekonomik imkânlarıyla çıkan bağımsız yayınlardır. Bir başka ifadeyle dergiler üreticileri olan yazar ve çizerler tarafından yayınlanmaktadır.

Grafik romanlara yönelik nasıl bir ilgi var?
Türkiye’de grafik roman, edebiyata yakınlaşan, entelektüel kaygıları olan çizgi romanlar için kullanılıyor. Buna karşı çıkanlar var: çizgi romanın bir alt kültür olduğu, onun ucuz, kolay anlaşılıp tüketilen özgün biçimine yönelik her turlu estetik ve entelektüel müdahalenin türe zarar verdiği iddia ediliyor. Grafik romanın çizgi romanı marjinalleştirdiği söyleniyor.

Dünyada çizgi roman marketinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Uzakdoğu çizgi romanın global ölçekli yükselişinin süreceği görülüyor. Yerli üretimleri etkileyeceği, glokallesme örneği olarak gösterilebilecek çizgi romanlar üretileceği tahmin edilebilir.

Sorular: Dr. Andreas Dierks [Frankfurt Kitap Fuarinda, Dünya çizgi romanı ile ilgili bir panel kapsamında yapılan röportajdan]

Etiketler:

Salı, Haziran 09, 2009

Forsa Halil ve Çizgi Roman Uyarlamaları


Aralıklarla bana şu sorulur: Edebiyattan yapılan çizgi roman uyarlamaları başarılı mıdır veya bu uyarlamalar ilgi görmekte midir? Büyük oranda başarısız bulduğumu, çizgi roman dünyasında bu türden uyarlamaların esamisi okunmadığını söylerim. Elbette şunu eklemek gerekiyor. Bütünüyle aksiyona-eyleme dayalı romanlar vardır, muktedir kahramanın yapıp eylediklerini okuruz. Durup düşünmeye vakitleri yoktur, dünya tehlike altındadır vs…Bu tür ucuz romanlar kolaylıkla çizgi romana uyarlanabilir. Tarz ve anlatım biçimi olarak aynı mecradan beslenmektedirler. Örneğin James Bond uyarlamaları gerçekten başarılıdır. Oysa İnce Memed uyarlanırsa o bir serüven romanına indirgenmiş olur. Bir eşkıya hikâyesi anlatmak için İnce Memed’e başvurulması abestir, ticari olarak düşünüldüğü için İnce Memed’e zarar bile verir. Lafı sık rastladığım bir başka örneğe getireceğim. Reşat Ekrem Koçu’nun meseleleri ilgi çekici bir yerinden tutup “kanırtan” üslubu, zihniyetten çok eyleme yoğunlaşması, kıyafete, usule, otantizme yüklenmesi nedeniyle popüler bir tarihçidir. Okunan, ilgi gören, takip edilen bir tarihçi olması büyük ölçüde gazeteci mantığını taşımasından da kaynaklanır. Bilirsiniz çizgi roman da gazetecilik sanatıdır. Aralıklarla karşılaştığım tarih meraklıları bana Koçu’nun kitaplarının çizgi romana epeyce malzeme çıkartacağını söylerler, konuşuruz. Kuşkusuz, ilginç hikâyeler anlatır Koçu; üstelik hiç de dokunulmamış bir mecra değildir. Selahattin Duman, Burakbey dizisinde faydalanmıştır yazdıklarından. Koçu, yazdıklarında kendisini çok öne çıkartan, bu Tanrı anlatıcılığı nedeniyle de gerilimi düşüren, entrikaya ve doğrusu cinselliğe obsessif ölçüde takılan bir yazar. Anlattıklarından özet olarak faydalanmak ve başka türden bir senaryo çıkartmak gerekiyor. Geçtiğimiz günlerde Forsa Halil adlı romanını/anlatısını okudum. 16.yüzyılda geçen bir suç şebekesini anlatıyor. Tipik bir suç hikâyesi demek gerekiyor, ne zaman yazıldığı belirsiz olsa da kırklı yıllarda yazıldığını tahmin ediyorum. Seriyal filmlerini, gangster hikâyelerini andıran bir yapısı var. Koçu, meseleyi tarihi İstanbul dekorunda anlatınca ilginçleşiyor elbet. Belgesel havasında betimlemeler var, Koçu varlığını sürekli hissettiriyor. Romandan çok Koçu’nun ne anlatacağını-nasıl söyşleyceğini merak ediyoruz. Örneğin bu kitaptan iyi bir uyarlama çıkarılabilir, çünkü edebiyat değil yapılan. Koçu olduğu için de Koçu’yu ayıklayarak hikâyeyi kurmak gerekiyor elbet.

Etiketler:

Pazartesi, Haziran 08, 2009

Efe

Mahlukat
link

Etiketler:

Küçük Prens

Küçük Prens, çok sayıda dile çevrilmiş bir best-seller. Masalsılığı nedeniyle çocuk kitabı sayılan çalışma yazarı Antoine De Saint Exupéry'nin en önemli kitabı olarak gösterilebilir. Kişisel gelişim yazınının veya post-modern ruhani arayışlarınyükselişiyle birlikte Küçük Prens'e özel bir ilgi oluştuğu iddia edilebilir. Bu naif ve iyi niyetli anlatı, içeriğinin dışında söz konusu özel dönem, moda ve eğilimlerin desteğini de almıştır. Saint Exupéry'nin ilginç hayatı, pilotluğu ve uçma tutkusu, oryantal ya da üçüncü dünyacı ilgileri bu etkiyi artırmıştır mutlaka. Hatta yazarın muammalı kayboluşu, son uçuşu, ölümünden sonr agün yüzüne çıkan not ve eskizleri yine kitaba yaramıştır. Fransa'da özellikle gençler arasında yapılan edebi en iyiler sıralamasında Küçük Prens ilk on kitap arasında istisnasız gösterilmektedir. Fransa'nın bir çizgi roman cumhuriyeti olduğu düşünülürse, Küçük Prens'in uyarlamasının yapılması kuşkusuz sürpriz değildir. Geçtiğimiz günlerde Turkuvaz Kitap, Küçük Prens uyarlaması bir çizgi roman albümü yayınladı. Kişisel olarak edebiyattan yapılan çizgi roman uyarlamalarını başarılı bulmuyorum. Hemen tüm dünyada ticari olarak başarısız olmaları da tesadüf değil. Öte yandan kapitalizmin işleyişi ve global ölçekli sermaye akışını hesap ederek popüler anlatıların biteviye pazarlanmalarını katılmasak bile, anlıyoruz. Küçük Prens, herşeyden önce ticari bir tercihle üretilmiş. Joann Sfar'ın yaptığı çalışma küçük-büyük sadakat sorunları taşımıyor değil ama genel itibarıyla ilgi çekici bir yorum olmuş. Çizgi olarak özellikli bir naiflik taşıyor, Saint Exupéry'nin eskizlerini andıran bir estetiğin sürdürüldüğü anlaşılıyor. Naif çizginin, endüstriyel berraklığın alternatifi olarak estetize edilmesi Küçük Prens mitiyle de uyumlu olmuş. Sfar'ın çizgileri bana Doğan Güneş'i de çağrıştırdı, söylemeden edemeyeceğim.

Etiketler:

Cumartesi, Haziran 06, 2009

Saint-Exupéry


Marsık Çizgi Roman Dizisinden çıkmış Saint-Exupéry. Diziden başka çizgi romanlar çıkmış mı, en azından bu türden biyografik nitelikli farklı çalışmalar yayınlanmış mı belirsiz. Durant-Laverdure imzasını taşıyan albüm Şubat 20072de çıkmış. İlk sayfada çevirmenin Eray Canberk, bir sonraki sayfada Marsık Çeviri Grubu olduğu belirtilmiş, bu mesele karışık, geçelim. Ortası telli, bristol kapaklı, içi kuşe kağıda renkli olarak basılan çalışma, kitaptan çok dergi ya da gazete ilavesi havasında. Marsık Kitap, bildiğim kadarıyla Yalvaç Ural etkisi-yakınlığı altında. Çizgi romana gösterdikleri ilgi, bu etki ve yakınlıktan kaynaklanıyor. Yalvaç Ural'ın çizgi roman tercihleri bana hep alelacele yapılmış gibi gelir. Üstelik yapılan kitaplara öyle yazılar, betimlemeler ekleniyor ki şaşırmamak elde değil. Örneğin bu albüme Biggles Anlatıyor adlı dizinin en önemli kitaplarından biri olduğunu yazmışlar. Herhangi bir başka bilgi yok. Kim bu itibarlı Biggles, ne anlatmış, bütün anlattıkları içinde bu kitap neden en önemlilerden biri olmuş, tahayyül etmek okura kalıyor. Şaka gibi deyip bunu da geçelim, albümün önemi ünlü yazar Saint-Exupéry’nin (kitapta Sentekzüperi okunur diye yazılmış, birleşik yazılması hoşuma gitti) biyografisi olması. Bilindiği gibi Saint-Exupéry, tüm dünyada okunup sevilen yirminci yüzyıl klasiklerinden biri olan Küçük Prens romanının yazarı. Romancılığı, pilotluğu, esrarengiz ölümü ve eskizleri konuşulan bir isim olduğu ayrıca muhakkak. Biyografik çizgi romanıysa edebi maharet, kareler arası devamlılık ve kurgusu bakımından vasatın altında. Okunmayacak kadar kötü diyemem ama yazar Saint-Exupéry yok albümde. Olaya odaklanan, görünenden fazlasını yorumlamayan bir çalışma. Sayfa tasarımı tek tek güzel olabiliyor, bütünlüklü bakıldığında rutinleşen bir tarzı var. Renk kullanımı yumuşak, gözü yormayan bir ecolin dinginliğinde. Fransa-Belçika çocuk dergilerinde tefrika edilen yarı avantür ve yarı gerçek faideli biyografik çizgi romanlardan biri. Türkiye’deki Küçük Prens severlerin dahi bu albüme ilgi göstereceklerini sanmıyorum

Etiketler:

Cuma, Haziran 05, 2009

Aşağı Mahalle

Aşağı Mahalle, kapanan Küstah dergisinde yayınlanmıştı. O tarihlerde İlban Ertem’in çizgi romana yeniden döndüğü hikâye diyorduk, uzun zaman geçti. Ertem eski işlerini kullandığı RR sayılmazsa hiç bir yeni iş yayınlamadı. Şimdilerde İhsan Oktay Anar'ın Puslu Kıtalar Atlası romanını uyarladığı söyleniyor, umarız bitirir. Aşağı Mahalle, adından anlaşılabileceği gibi bir suç hikâyesi, alt sınıftan suçla iç içe yaşayan insanların arasında geçiyor. Hikâye ilerledikçe anlatılanların yirmi yıl kadar önce yaşandığını anlıyoruz. Anlatıcı başta Ertem (hatta bir ara Selo) iken sonra Ayrık Diş Hasan adlı (delikanlılık ve racona ilişkin hassasiyetleri olan güçlü-kuvvetli) bir gençten dinliyoruz yaşananları. Onun hapiste olduğunu, hikâyeyi bir başkasına anlattığını ise sonradan görüyoruz. Aslında daha başlangıçta Ayrık Hasan’ın düşünce balonunu içeren bir ara kare ile bunu göstermiş Ertem ama çok da anlaşılmamış. Ayrık Hasan, karısı tarafından tuzağa düşürülen Selo adlı bir arkadaşının intikamını almaya çalışıyor, hikâyedeki sürekliliği bu fikri takip sağlıyor. Ertem, racona ilişkin kuvvetli diyaloglar yazmış ama balon yazıları kötü yazıldığı için ses aralığı anlaşılmayabiliyor ve kimi zaman açıkça kötü bir gramerle karşılaşıyoruz. Ayrık Hasan anlatıcılığa geçtikten sonra “kahraman” gibi duruyor ve kurgu akıcılaşıyor. Muhtemelen haftalık tempoda çizmekten dolayı çelişkili olan Hasan tiplemesi de (en azından görününce tanınır hale geliyor) oturuyor. Aşağı Mahalle 26 sayfada bitti ama yeni hikâyelerin anlatılacağı izlenimi nedeniyle çok da bitti gibi durmadı. Hikâyede son olarak ilginç bir ayrıntıdan söz edilebilir. Selo, eroin satıcılığından dolayı götürülürken karakola içi doldurulmuş bir kartal heykeli ile gidiyor. Sorgusunda onu kucağında tutuyor vs... Bu gerçekdışı (ama çarpıcı) görüntünün- kartal heykelinin varlık nedeni anlatılmadı…İlginçti...

Etiketler:

Perşembe, Haziran 04, 2009

AnkaMall'de Deli Gücük eskiz ve imza günü

6 Haziran 2009 Cumartesi Saat 14:00 Ankara AnkaMall'de Deli Gücük imza ve eskiz günü düzenliyoruz. Tüm dostları, Deli Gücük sevenleri ve merak edenleri bekliyoruz.

Etiketler:

Çarşamba, Haziran 03, 2009

Ersin Karabulut DA'da

link

Etiketler:

Salı, Haziran 02, 2009

Tutkuyla Anlatan Gönülay’ı Hatırlamak İçin

Suat Gönülay, son yirmi yılın belki de en çok beğenilerek konuşulan yerli çizgi romancısı. Buna rağmen tek bir albümünün olması memleket çizgi romanının içinde bulunduğu kısırlığı işaret ediyor. Hayatım Roman-Baltalar Elimizde, Gönülay’ın hikâyelerinden oluşan bir albüm (1991). Toplamda 10 hikâyeye yer verilmiş, Limon dergisinde daha önce yayınlanan hikâyelerden bir seçme yapılmış. Gönülay albümdeki hikâyelerin önemlice bir kısmını farklı zamanlarda çeşitli dergilerde birkaç kez yayınladı. Özellikle çizgi roman üretiminden uzaklaştığı doksanlı yılların ikinci yarısında yapıldı bu tekrarlar. İyimser bir yorumla hikâyelerin niteliğinin yayınların tekrarlanmasına yönelik bir talep yarattığını düşünerek öte tarafına karışmayalım. Özellikle Baltalar Elimizde hikâyesi içeriğindeki rahatsız edici şiddetle iç içe gelişen olabilirliği nedeniyle çizgi romanımızda bir ilkti. Hep hatırlanan bir çalışma oldu. Hayatım Roman hikâyesindeki (albümde yer almayan Herkesin Nermin hikâyesinde de görülen) bir yan tipleme sonraları Vakur Barut adlı bir kahramana dönüştü, hikâyeyi özellikli kılan unsurlardan biri de bu. Çizgi roman dünyasına yapılan göndermeler yenilikçi olmasa da albüm için yapılan seçimde etkili olmuş anlaşıldığı kadarıyla. Albümün en etkili hikâyeleri ise bize göre Pişmanlıklar Sokağı ve Pişmanlıklar Lokantası. Muğlâk mesajı, absürd duruşu her iki kısa hikâyeyi de şaşırtıcı kılıyor. Gönülay’ın üretken ve anlatmak konusunda arzulu olduğu bir dönemden kaldığı (ve başka bir Gönülay albümü olmadığı) için Hayatım Roman-Baltalar Elimizde aranması gereken kitaplardan.

Etiketler:

Pazartesi, Haziran 01, 2009

Tarlada

Murat Başol
link

Etiketler: