Pazartesi, Şubat 27, 2006
Tam Maceracılar Konuşuyor...

sayfamızda anlattı. Aşağıda alıntı yaptığımız yazının tamamı siteden okunabilir...
"Tam Macera’ya özgü bir yayın politikası geliştirdik. Öncelikle şunu hep göz önünde tutmak gerekiyordu: Dünyada hiçbir çizgi roman çizerler için yapılmıyor. İstisnaları olabilir ama kural bozulmaz. Çizgi roman okuyucu için yapılır. Peki, okuyucunun beklentisi ne? Öncelikle hikâye. Çizgi roman bir anlatı sanatıdır ve bütün anlatı sanatlarında olduğu gibi (edebiyat, tiyatro, sinema, radyo tiyatrosu vs.) hikâyenin dramatik bir etkisinin olması, heyecanlandırması, duygulandırması, güldürmesi, korkutması vs. esastır. Eğer hikâye bayatsa, tutarsızsa, sıradansa insanoğluyla alakasızsa okurların ilgisini çekmesi beklenemez. Türkiye’de nasıl çizgi roman hikayeleri okunur? (...)"
Cumartesi, Şubat 25, 2006
Biz Yedik, Allah Artırsın… Sofrayı Kuran Kaldırsın…
Levent Cantek
lcantek@superonline.com
Aşağıda Hadi Uluengin ve Ali Işıngör yazılarından alıntılar yaptım, dileyen karşılaştırabilir.
Cuma, Şubat 24, 2006
Peki ama niye?

“yazımı herhalde beğendiklerinden olsa gerek önce sitelerine koyan, ama sonra...” diye başlamış yazısına. Ali Işıngör’ün kaçırdığı şu: Buraya çizgi roman olgusunu inceleyen yazılar aktarılıyor, söz konusu olan yazar değil çizgi roman. Beğenmek-beğenmemek kıstası da söz konusu değil. Çizgi roman ile ilgili eski ya da yeni tarihli her yazı bu bölümde iktibas edilebilir. Bu yazıların içerikleri, yanlışlıkları, açılımlarını tartıştığımız da olur. Ama yok saymak ya da çok beğendiğimiz için özellikle seçmek gibi bir kaygı söz konusu değildir. Aynı mantık internetteki mevcut çizgi roman sitelerinde de hakimdir. Sizin yazınız öğrendiğim kadarıyla başka sitelerde de yayınlanmış örneğin. Daha başka bir şey söyleyeyim size, polemik gereği söylemiyorum bunu yazınızı okumadım ben. Ali Işıngör ismini ancak bu vesileyle hatırladım, en az 15 yıl önce amatör bir kültür-sanat dergisinde bir çizgi roman yazınızı okumuştum. Focus dergisini bu sabah gördüm. Tüm bunları kişiselleştirdiğiniz için söylüyorum.
Sitenizde oldukça sempatik bir dil kullanıyorsunuz ama bize aynı dille yazmadınız. Daha ilk mailinizde mahkemeden söz açan siz değil misiniz? “Karşı cenah” gibi bir adlandırma yaparak iki gün boyunca bizden küfür yediğinizi yazmışsınız. Annenizden ve hiç tanımadığınız doğum hemşirenizden söz ederek onlara küfür edildiğini ima etmişsiniz. Biz bir cenah filan değiliz, farklı şehirlerde yaşayan birbirlerine ve çizgi romana sempati duyan, çoğu birbirleriyle hiç karşılaşmamız bir avuç yarım akıllı adamız. Ama gerçekten küfür etmeyiz, buna inanarak söylüyorum. Raconu bilmez de değillerdir, mutlaka adlarını koyarlar, mahkeme yolu herkese açıktır. Küfür meselesine inanmıyorum ve inanmadığım başka şeyler de var. Küfür kadar tipik bir başka gazeteci klişesi bu:
“Bugün sağolsunlar, bir gazetenin hukuk bürosundan gönderilen iki adet emsal karar önümde duruyor”
Demek bir hukuk bürosundan size emsal karar göndermişler, neden açıklamıyorsunuz bu kararları? Gerçekten rica ediyorum...
“Mahkemenin biri, bir dergiden 6-7 sayfalık yazıyı tarayıp, "izin almaksızın" sitesine koyan webmaster'ı haksız bulmuş. Üstüne üstlük bir diğer derginin değil, amatör bir site söz konusu olan!”
Elinizde böyle bir “emsal karar” varsa neden söylemiyorsunuz? Mahkeme webmaster'ı haksız bulmuş ve ne karar vermiş? Haklı olduğunuz bir davada –bizi geçtim, hassasiyet gösterdiğiniz telif hakları meselesinde bu emsallerle bir katkınız olmaz mıydı memlekete...
Ben diyorum ki biz sadece sizin yazınızı değil her yazıyı kaynak göstererek, yazar ismi ve yayın mecrası ayrıntılarını vererek iktibas ederiz. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunun ilgili maddeleri bu hakkı bize verir...Suiniyet yok burada...
Sizinki gazeteci iddiaları, benimkisi de solcu bir akademisyenin iddiası işte... Hani solculuğu da Zapatista filan dediğiniz için yazayım dedim...
Diyorsunuz ya Serüvenciler küfür ediyor, saldırıyor...Ne gerek var ki bunlara Ali Bey, birileri ayıplayacak birileri kendi yazıyor kendi siliyor diyecek... Moderated edin kapatın bu bahsi...Muhatabınız benim-site sorumlusu benim...Mahkemede karşılaşmaktan söz etmişsiniz bu da sorun değil, gerekirse karşılaşmamak için bir anlaşma da yaparız. Kaldı ki hatırlatırım farklı şehirlerde yaşıyoruz..
Yazınız hakkında intihal dendi, kişisel olarak araştıracağım, iki ayrı metni karşılaştıracağım. Dilerim aklanırsınız, haksız yere suçlanmışsanız özür dilemesini biliriz...Hatta isterseniz http://gezegen.linux.org.tr adresinde sonuçları neşredebiliriz. Bilmem siz ne dersiniz?
Yukarıda yazdıklarım bu konuda son yazacaklarım. Serüven dergisi için samimi temennilerinize teşekkür eder, ben de aynı iyi niyeti sizin için duyduğumu belirtirim. Kolaylıklar dilerim.
Levent Cantek
Perşembe, Şubat 23, 2006
Yahu bu dergiler...
Ali Işıngör'e cevap hakkı....
Ali Işıngör tarafından üç kez silinen yazı -cümle düşükleri bile düzeltilmeden aynen- aşağıdadır.
"Bu alana yeni yorumlar kabul edilmeyecektir." diyerek sergilediğiniz sansürcü yaklaşımı ve sizin de çok hassas olduğunuzu düşündüğüm bir konuda (telif, kullanma, kaynak gösterme) sizden cevap isteyen yazımın iki kez silinmesini anlamakta güçlük çekiyorum. hiç bir hakaret ya da kötü ifade içermeyen yazımı bir kez daha gönderiyor ve sizden bir kez daha açık bir cevap istiyorum...
selamlar...
işte iki kez sildiğiniz yazı:
Serüven Doğudan Yükselir yazınızı okudum.
bir düzeltme gerekiyor: Semerkandaki Altın Yaldızlı Ev albümünden bahsederken: "1920 İstanbul'unda 'Turan öldü' parolasıyla girilen bir odada, ifadesini kullanmışsınız. bu albümün İstanbul'da geçen tek bir karesi bile yoktur... Bahsettiğiniz sahne 1920'de değil, 1922'de ve Rodos Adası'nda geçer...
ikinci olarak : KÖPEKLER ADASI'ndan bahsederken kullandığınız
"Olayların geçtiği Köpekler Adası, şehremini kararıyla İstanbul'da toplanan sokak köpeklerinin gönderildiği Hayırsız Ada' dır. Senaryoda işlenen tema, Sason ve Zeytun isyanlarına atıfta bulunur. Ohanyan Adası valisi de, çok büyük bir ihtimalle, "Ermeni Kasabı" olarak nitelendirilen ve 1915'de Trabzon valisi olan Celal Azmi Bey'dir.
"Köpekler Adası"nda çizilen Türk portreleri, vahşet, barbarlık ve kalleşlik çağrıştırır. Bu tutum, gaddar binbaşı Ferid'den Ermenilerin öldürülmesi için pencereden bağıran Türk kadınına, yağmalayacağı Ermeni mahallelerinin hayalini kuran nöbetçi askere kadar her kesim için geçerlidir." ifadeleri, konu hakkındaki en eski yazı olan Hadi Uluengin'in 1989 yılında Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlanan "Avrupa Çizgiromanında Türk İmajı" yazısındaki ifadelerle "fazlaca" benzer, hatta bazı cümleler aynıdır. Bence siz Köpekler Adası albümünü okumamışsınız. Hadi Uluengin'in yazısından hiç kaynak göstermeden alıntılamış, sahiplenmişsiniz...
böyle bir durumda "yavuz hırsız" ifadelerini kullanarak başkalarını suçlamanız meselesini birkez daha gözden geçirin derim...
ek: bahsettiğiniz 30 adet kaynak nerede geçiyor. ben yazıyı dergiden okudum ve Hadi Uluengin'in adına rastlamadım. Yazıyı dergiden okuyan birine, internette bir yerde kaynaklarını belirttiğinizi söylemeniz bir anlam ifade etmiyor. Yazı ilk yayınlandığında değil, her yayınlandığında ve her ortamda, ifadelerini, yorumlarını kullandığınız insanların isimlerini, kaynaklarınızı belirtmeniz gerekirdi diye düşünüyorum. izin meselesine girmiyorum, çünkü gazete ve dergilerde yayınlanan yazılar izne gerek olmaksızın, kaynak gösterilerek yayınlanabilir... kaldı ki bazı ifadeleri aynen kullanmışsınız, bu durumda sözkonusu ifadelerin kime ait olduğunu açıkça belirtmeniz gerekirdi, yazının altına kaynakları sıralamak yetmez.
Çarşamba, Şubat 22, 2006
Hayallerimizi Süsleyen Bir Uzun Tüfek mi?
Herhangi bir alanın en çok öne çıkan figürleriyle anılmasında şaşılacak bir taraf yok. Ama öne çıkan figürün niteliklerinin, o alana veya sanat dalına dair değil daha çok o ülke veya o zaman hakkında fikir verdiğini hiç unutmamak gerekiyor.
İyi kitap, kötü kitap
Ne önemi var diye sorulabilir elbette. Tüm hayatı boyunca on beş yaşında kalmaya mahkum bir salak ergenin, vahşi kızılderililere ders vermesi, dört bir yandan bizi kuşatmış Amerikan emperyalizminin, periyodik çıkmak zorunluluğuyla ne kadar çizilebilecekse o kadar çizilmiş karelere nasıl sindiğini anlamamıza yetiyor nasıl olsa... Çocuklarımızın kafalarını zehirleyen kötü kitaplar bunlar; Teksas kötü,
Ne yapmalıyız o zaman? İyi kitaplar okumalıyız. Sen, ben, biz, onlar, çocuklarımız, çocukları, ezcümle hepimiz kötü kitaplardan uzak durup, iyi kitaplar okumalıyız. Evet, okumalıyız...
Okuduk mu? 1970 ve 80'lerde çok satan çizgi roman dergileri, kötü dergiler Türkiye'de artık yayınlanmamaya başladıktan sonra çocuklar, gençler, yetişkinler iyi kitaplar ve iyi dergiler mi okumaya başladı? Hepimiz biliyoruz, yine okumadılar.
Kahramanlar sahnede
Çizgi roman kahramanlarının dahi, kendileri hakkındaki bu "hayati" soruna dair yorumları farklı olurdu muhtemelen. Mesela Teks bu problem üzerinde kafa patlatacağına, sizin kafanızı patlatırdı. Çünkü Teks'in yumruk atmadan önce konuştuğu daha hiç görülmedi. Teksas-Tommiks tayfasının veya Zagor ve kankasının yüzünüze konuyu hiç anlamadıklarını ele veren boş gözlerle bakacağı da kesin gibi. Manhattan semalarında uçup, dünyayı kurtarmakla meşgul maskeli süper Amerikan zibidilerini de boşverin. Onlarla aynı dili konuşmuyoruz zaten. Hem bugünlerde ABD'li çizgi roman kahramanları, Iraklıları X-ışınlarıyla kızartmakla o kadar meşguller ki, bizimle ilgilenmeye vakit bulamazlar. Ayrıca, Araplara, siyahlara veya o an hedef tahtalarında kim varsa onlara karşı tavırları düşünüldüğünde ilgilenmemelerinin sağlığımız açısından daha hayırlı olacağı bu kadar barizken, bu konuda ısrar etmenin bir anlamı da yok.
1968'in hatıralarını akıl ve kalplerinde hâlâ canlı tutan iki sanatçının yarattığı Ken Parker periyodik olarak yayınlandığı yedi yıl boyunca ve daha sonrasında da hep yaratıcılarıyla birlikte anılan ender çizgi roman kahramanlarından biri oldu. Hatta Türkiye'de bile "Alaska" ismiyle ilk yayınlandığı sırada, kapağında yazarı ve çizeri yazan tek kahramandı. Ama bu durumun yalnızca Türkiye'ye özgü olduğu düşünülmemeli. Çizgi roman dünyasında yaratıcılarıyla bu kadar özdeşleşmiş pek az kahraman vardır; çoğu karakterin bir baş yazar ve çizeri olsa da dergilerde değişik öykücü ve çizer isimlerine sıklıkla rastlanır. Karakterin veya kahramanın temel özelliklerinin baş yazar tarafından yazılması, tipin bir çizer tarafından yaratılması, işin bir süre sonra, periyodik yayıncılığın da gereği olarak, bir ekip tarafından götürülen fabrikasyon bir üretime dönüşmesi "piyasa" şartlarında kaçınılmazdır.
Ken Parker çizgi kahramanların dünyasında, periyodik yayınlar arasında, bu özelliğiyle de önemli istisnalardan bir tanesidir. Berardi hiç ara vermeden yazmış, tüm kapakları resimleyen Milazzo çok az öyküde, o da çok iyi çizerlerden olmak koşuluyla, yardım almıştır. Ama yaratıcıların üzerinde oluşan bu ağır zaman baskısı bir süre sonra kendisini gösterecektir.
Berardi 1984 yılında periyodik olarak çıkan son Ken Parker sayısında yazdığı açık mektupta öncelikle bu zaman baskısından şikayet ederek, bu şekilde devam ederlerse aynı kaliteyi tutturamayacaklarını itiraf eder ve dizinin bundan sonra belirli bir periyoda bağlı kalınmaksızın serbest olarak yayınlanacağını duyurur. Ancak tahmin edileceği gibi bu mektup aslında Ken Parker'ın veda mektubu ve zaman bu açık mektubun yazılmasının nedenlerinden yalnızca birisi ve belki de önemsiz olanıdır.
Berardi bir aydın hastalığına yakalanmıştır; fena halde yorgunluktan muzdariptir. Aralıklarla yayınlanan birkaç Ken Parker macerasından sonra her iki sanatçı da başka projelerde çalışmaya başlayacaktır.
Avrupalı aydın kaybetmeye mahkum mu?
Uzun tüfekli Avrupalı aydının macerası artık sona ermiştir. İlginç olan Parker'ın vedasının Avrupalı aydının başka vedalarıyla çakışmasıdır. 1980'lerin sonlarına gelindiğinde Avrupalı aydının gelecek on belki de yirmi yıl için yolu az çok belli olmuştur artık. Ken Parker, o yolda yürüyemeyecek bir adamdır. Bu şartlarda devam etmesindense veda etmesi, Berardi ve Milazzo'nun Parker hakkında verdiği bir diğer isabetli karardır.
Ken Parker, hayallerin ve özlemlerin de malulen emekli olabileceğinin belgesidir.
Günün birinde bazı şeyler değişecek, o güne kadar hep varolan zengin ve fakir ayrımı artık olmayacaktır ama Parker buna inanırken dahi, hem de tüm idealize edilmiş özelliklerine rağmen, hayata ve tarihe karşı çaresiz durmaktadır.
Ken Parker da, tüm hayalleri ve zaaflarıyla Avrupalı aydın da orada bırakılan yerde duruyorlar. Bizlere emanetler, bizi bekliyorlar...
Egemen Aslan
Hak-hukuk Meselesi...
+ Söz konusu yazıyı sitemizden siliyorum. Ancak Ali Işıngör’ün mahkeme hakkı saklıdır. Öte yandan yazıyı sitede göründüğü biçimde çıktı olarak aldığımı, mahkemede yazılı ve sözlü olarak vereceğim ifademe bu çıktıyı ekleyeceğime de söz veriyorum. Ali Işıngör’ün mahkemede site sorumlusuna ulaşabilmesi için açık adresim dünkü yazımda belirttiğim gibidir, akla gelebilecek her türlü bilgiyi de istediği takdirde iletebilirim.
Tekrar belirtmekte fayda görüyorum. Yazıyı mahkeme endişesiyle silmiyorum, Ali Işıngör’ün bu alemde oluşturmaya çalıştığımız paylaşıma katılmadığını gördüğüm için siteden siliyorum. Hayata farklı yerlerden bakıyoruz.
+ Ali Işıngör’ün sitesinde Serüven için sarfettiği küçük düşürücü ve aşağılayıcı sözleri görmemeyi tercih ederek kendisini anlamaya çalıştım. Bütün yazılanlara rağmen şikayet konusu olan web adresinin verilmemesini de ilginç buluyorum.
Son yazdıklarında şöyle bir şey bölüm var:
“Açıkçası sizin neye itiraz ettiğinizi henüz anlayabilmiş de değilim. Benim itiraz noktam, başkalarının yazımı kullanmasına değil, bunun kaynak belirtmeksizin ya da ticari kullanımlarda izin almaksızın yapılmasına yönelik...”
Eğer bu yazılanları nirengi noktası alırsak, niye bu kadar tartışılıyor acaba? Çünkü bu yazılanlar hak-hukuk demiyor, ahlaki bir duruş sergiliyor. Dün akşam bana telefon açan arkadaşlar Ali Işıngör’ün söz konusu yazıyı Serüven dergisinde yayınladığımızı sandığını söylemişlerdi. Söz konusu yazıyı dergide değil hiçbir ticari getirisi olmayan sitemizde kullanmışız, yukarıdaki gibi açıklamalar yapan birisi bunu gözden kaçırmış olabilir mi?. Bize gönderdiği maile, Focus dergisini de işin içine katarak yazdıklarına tekrar baktım. Bana Ali Işıngör’ün Focus’un yazı işleri müdürü olduğu söylendi, yeni ayrıldı dendi. Derginin iddialı copyright hükümlerine bakarak aklıma geldi: söz konusu yazı Focus’un mu Ali Işıngör’ün mü onu da bilmek gerekiyor. Son yazdıklarında Focus çalışanlarının emeği için bunu yaptığını da söylemiş.
Arkadaşlarımın telkinlerine rağmen yapamadım, Ali Işıngör’ün sitesinde yazılanları karmaşık bulduğum için bize gönderdiği mektubu temel almak zorunda hissediyorum kendimi.
+ Birşeyler denmiş benim için. Yayıncı olmadığım malum da neyi bilip bilmediğimle ilgili yorum yapmak istemiyorum. Benim için bir hak-hukuk meselesi değil bu. Eğer hak-hukuk meselesi olacaksa da söyleyeceğimi söyledim. Herkese kolaylıklar dilerim.
Levent Cantek
Salı, Şubat 21, 2006
Ynt: Sitenizde izinsiz yayınladığınız yazıma dair...

Aşağıdaki mektubunuzu koloni e-mail grubunda ve www.seruven.org/blog sayfamızda yayınlayacağız ve söz konusu yazınızı bir tam gün bekledikten sonra sileceğiz.
Çizgi romanla ile ilgili her türlü yazıyı arşivlemek ve bu konuda çalışma yapmak isteyen insanlara faydalı olmak amacıyla söz konusu yazı vakt-i zamanında sitemize aktarılmış. Bu bölümde yer alan yazıların tamamı kaynak gösterilerek "iktibas" edilmektedir. Söz konusu iktibasta yazının yazarı, yayın yeri ve yayın tarihi belirtilmiştir. İlgili derginin kapağı resim olarak kullanılmıştır. Söz konusu yazının yer aldığı bölüm Medya Takibi adını taşımakta olup dergi ve gazetelerde çizgi roman ile ilgili yazıları biraraya getiren bir arşiv niteliğindedir.
www.seruven.org sitesi Serüven dergisinde daha önce yer alan yazı ve röportajlar dışında özgün haber ve yorumlara yer vermektedir. Yine ayrıca Medya Takibi adlı bölümde gazete ve dergilerde çizgi roman ile ilgili olarak çıkan yazılar iktibas edilmektedir. Bu iktibasların hiçbiri, özgün haber ve yorumların ise büyük çoğunluğu dergide yer almamaktadır. Bir başka deyişle sitemiz dergiden farklı bir içeriğe sahiptir.
Sitemizin herhangi bir ticari amacı olmadığı, herhangi bir ticari oluşuma bağlı olarak yayın yapmadığı aşikârdır. Sitemizde ve siteye temel oluşturan Serüven dergisinde yazan/çizen herhangi bir yazar/çizer telif karşılığı yazıp çizmemektedir. Gösterilen emeğin ve özverinin amacı sadece ve sadece paylaşımdır. Yine bu nedenlerle sitede yer alan her türlü materyal paylaşıma açıktır.
Focus dergisinin künyesinde yazdığını iddia ettiğiniz "kaynak gösterilse dahi alıntı yapılamaz" ibaresi 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun ilgili maddeleri gereği mümkün değildir. Eğer böyle olsaydı değil akademik çalışma herhangi bir konu hakkında yazı yazmak mümkün olmazdı.
Söz konusu yazıyı mahkeme endişesiyle değil paylaştığımız iyi niyeti taşımadığınız için çıkarıyorum.
Bu yazıyı yine e-mail grubumuz ve blog sayfamızda yayınlayacağım. Böylelikle söz konusu yazıyı yukarıdaki gerekçelerle "sildiğimi" yazarak beyan ettiğimi hatırlatırım. Gerektiği takdirde bu beyanımı tekrarlayacağıma da söz veriyorum. Söz konusu yazının yer aldığı sayfanın bir çıktısını alarak saklıyorum.
Sizden özür dilememizi gerektirecek herhangi bir neden göremiyorum. Politik olarak hayata farklı noktalardan bakıyoruz.
Site sorumlusu olarak aşağıya adres bilgilerimi yazıyorum. Kolaylıklar dilerim.
Levent Cantek
Gazi Üniversitesi
İletişim Fakültesi
Gazetecilik Bölümü Öğretim Üyesi Dr.
8.Cadde 81.Sokak Emek Ankara
Tel 0312 212 64 95 -260
Sitenizde izinsiz yayınladığınız yazıma dair...
karikatürler üzerine..
Only Pictures?, The Nation
Holy Terror, Batman! 'den kareler...

Frank Miller röportajda yapmak istediğinin 1940'lı yıllarda DC'nin ürettiklerine benzer bir propaganda çizgi romanı olduğunun altını bir kez daha çizmiş. Batman'in El Kaide'yle savaşmasını bekleye duralım eski örnekleri incelemede de fayda var.
Röportaj (streaming video)
Propaganda çizgi romanlarından örnekler
Pazartesi, Şubat 20, 2006
İgnacio Noe

Pazar, Şubat 19, 2006
Levent Cantek Röportajı

Hayal Saati Çizgi Roman Sitesi'nde, Serüven Dergisi'nin yayın yönetmeni Levent Cantek'le yapılmış bir röportaj bulunuyor. Cantek, bu röportajda, dergiyle ilgili son gelişmelerin yanı sıra çizgi roman hakkında yazı yazmaya ve Türk çizgi romanına ilişkin yorumlarını da dile getiriyor.
Levent Cantek röportajı ve daha fazlası www.hayalsaati.com adresinde.
konteyner

Cumartesi, Şubat 18, 2006
Letteri...

Bense yalan yok, Letteri’yi hiç sevmedim, bir Western çizerinde olması gereken pitoresk özellikler onda yoktur, muhabbetsiz gelir çizgileri bana. Kişisel olarak, gördüğüm en ifadesiz ve soğuk Alex Raymond izleyicisi Letteri’dir. Bazen çiniyi o kadar hızlı o kadar savruk atar ki fırçayı tarama ucunu temizlemeden çizdiğini fark edersiniz, çizgi çininin tortusuyla kalınlaşır, sağa sola “akar” yamuklaşır vs…
Letteri başka zamanların çizeri elbette. Avrupa’nın en çok sayfa çizmiş birkaç çizerinden biri muhtemelen. Orhan’ın sitesine yeniden baktım, bana gönderme yapıp “Milazzo’yu, Hugo Pratt’ı herkes sever. Mühim olan Letteri’yi sevmektir” demiş. Aşk meselesi olunca bu tür romantik anlamlandırmalara bayılırım. Gönül kimi severse güzel odur derler ya... Özellikle bu tür tercihlerde nasıl sevdiğimizi o anı yaşarken çözemeyiz, derinlerden gelir cevabı; çoğunlukla akıl baliğ olduktan sonra yapılan bir tercih değildir bu. Çenemiz, mantığımız sonradan açıldığı için konuşuruz, anlatırız, gerekçeli kararı iliştiririz…Selamlar
Cuma, Şubat 17, 2006
Rüyalarınız Özenle ve İtinayla Çizilir

Slow Wave çizgili rüyalar müzesi gibi. Jesse Reklaw uzun süredir bambaşka memleketlerde uykuya dalan dünyalıların rüyalarını çiziyor ve ortaya birbirinden oldukça farklı onlarca ilginç çalışma çıkıyor...
Akla ister istemez Gündüz Vassaf'ın rüya toplayıcılarını anlatan komplo öyküleri geliyor. Yine de ilgilenenlere Reklaw'un gönderilen her rüyayı çizmediğini hatırlatalım...
Rüyalar
The Cyberpunk Educator

Her ne kadar bence cyberpunk akımına dahil olmasalar da Mad Max, Aliens gibi bilim kurgu filmlerinden de anlatımda yararlanılmış. Belgesel için 80'li yıllara ait elektronik müzik ağırlıklı olmakla beraber punk'tan gansta-rap'a kadar geniş bir yelpazeden oluşan bir soundtrack tercih edilmiş. Belgeseli de televizyon, reklam ve eski bilgisayar oyunlarından oluşan görüntülerin ara ara kullanıldığı EVE.2.0 adlı bir bot'un anlatımı eşliğinde izliyorsunuz.
Bu belgeselin hoş bir özelliği de cyberpunk'ın ruhuna uygun olarak belgeseli resmi internet sitesinden bedava olarak indirilebilmeniz. Yine aynı sitede filmin İngilizce alt yazısı da mevcut.
Link
Günü Kurtaran Sigorta

Belleville'de Randevu ne müthiş bir animasyondu!.. Yönetmeni Sylvain Chomet ne yapar, ne eder diye merak eden var mı? Illusionist adında bir uzun metraj üzerinde çalışıyormuş kendisi. Arada ise yanda bir karesini gördüğümüz bir reklam filmi çekmiş. Dünyanın en pahalı sigorta şirketlerinden biri için çekilen film Yarın korkusuyla yaşanan Bugün'lü kasabalıları anlatıyor. Sigorta canavarı bana biraz Miyazaki taarımlarını anımsattı. Chomet sıradan bir konseptten hoş bir animasyon çıkarmış.
Video için link
Soto Angeles

Los Angeles'lı animasyon grubu Three Legged Legs, Los Angeles Lets Be Friends adında kısa bir animasyon hazırlamış. Filmde şehirden alınan canlı görüntüler de animasyonun bir parçası olarak karşımıza çıkıyor. Keyifli tanıtım filminin en önemli özelliği ise, illüstrasyon dünyasının renkli dahilerinden Jeff Soto'nun tasarımlarını örnek alması...
Video için link
Michel Gondry ve Daniel Clowes biraraya geliyor...

Bakalım Gondry ve Clowes ortaklığı nasıl bir film ortaya çıkaracak.
bir babanın oğlu, tipitip

yıllar önce bir siyaset meydanı programında sabancı’nın konuşmasına daha fazla yer verilmesine kızarak ümit (kıvanç), mealen “bizim ne söyleyeceğimiz neden daha az önemsiz, sabancı eğer isterse bir tv kanalı kurar ve söylemek istediği ne varsa hepsini söyler” demişti. neyse mesele uzun, çenem de açılırsa daha da uzar..
not: 8-9 yaşlarımda yaz aylarında epey tipitip ve bibip sakızı sattım sokakta... ben de yapayım bir nostalji dedim işte canım..Perşembe, Şubat 16, 2006
Holy Terror, Batman!

Link 1
Link 2
Salı, Şubat 14, 2006
ceketi ve kravatını giymeden tarkan’ı çizmezdi

Pazartesi, Şubat 13, 2006
Serüven'in Yeni Kapağı

Kapaktan bir ayrıntı kullanmayı özellikle tercih ettik..Bu arada Serüven'in bu hafta sonu matbaaya gireceğini de duyuralım..
Pazar, Şubat 12, 2006
Serüven’in İkizleri: Aykut ve Erkut Erdem Röportajı

Philip K. Dick Elektrikli Koyun Düşler mi?

Bugünkü Radikal gazetesinde yer alan bir habere göre, Hanson Robotics adlı bir şirketin geliştirdiği ve ünlü bilim kurgu yazarı Philip K. Dick'in görünümüne sahip android Phil kayıplara karışmış.
Ridley Scott'ın yönettiği Blade Runner filmine konu alan Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi ? adlı kitabında, firar etmiş olan androidlerin (andyler) peşindeki bir android avcısının hikayesini konu eden Philip K. Dick'in görünümündeki bir androidin yapılmış olması ve bu androidin ortadan kaybolması bir hayli ironik bir durum. Haberde Phil'in Philip K. Dick romanlarından alıntılar yapmayı sevdiği yazıyor. Dileriz her neredeyse düşlerinden de elektrikli koyunlar eksik olmuyordur.
Haberin linki:
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=178412
Sağolasın Ambrose Bierce Hikâyeleri!! (33-Son)

Yaşlı adamın adı Ezop’tu. Vara yoğa gülen küçük çocuğun elinden tutarak yanına geldi. “Evet” dedi gülümseyerek ekledi: “Üstelik şu dünyada sizin Ambrose Bierce olduğunuzu bilen belki de tek kişiyim”.
Bierce hemen kalktı masadan ve yanından geçerken fısıldadı “Sizi kıyıda bekleyeceğim”.
Bir saat kadar sonra buluştuklarında Bierce kendi kendine defalarca tekrarladığı soruyu sordu: “Kimsiniz?”
“Öykülerini cilalayarak yazdığın Ezop” dedi. “Sanırım üzerimden para kazandığın, hakkını yediğin Ezop ta diyebilirim”.
Ambrose Bierce, bıkkınlık ve sinirle kafasını sallamaya başladı. “Benimle oyun oynamayın, Size bu aklı kim verdi bilmiyorum ama Ezop bin yıl önce ölmüş bir adam, elbette ki onun anlattığı mesellerden, fabllardan faydalandım. Yani bir borcum varsa edebi bir borcum var ve bu size değil Ezop’adır”.
“Bırakın bunları… Gerçeğe o kadar inanıyorsunuz ki gerçeğin de bir tahayyül olduğunu unutuyorsunuz… Eğer etrafınıza dikkatle bakarsanız tahayyül edilmiş bir dünyada var olduğumuzu anlarsınız… Siz, ben, Levent Cantek ve Baybora’nın bir araya gelmesi mümkün mü sizce?”
“Neden söz ediyorsunuz?”
“Niçin buradasınız Bierce?”
“Hikâyelerim çalındığı için…”
“Hayır, birisi sizi hayal ettiği için buradasınız”
“Bu sabah buraya gelirken herşeyin bir rüya, bir kâbus olduğunu düşündüm. Ama değildi! Dün gece birini öldürdüm, hayal olamayacak kadar kanlıydı cesedi”
“Hayır genç dostum, siz bir hayalle karşılaştınız, eğer onu gerçekten öldürseydiniz, başınıza bunlar gelir miydi? Herkes neden size bakarken Aziz Tuna’yı görüyor? Siz burada öldürme hakkına sahip değilsiniz”.
Ambrose Bierce diz çöküp ağlamaya başladı: “Eğer biri tarafından hayal edildiysem neden bunlar yaşamaya zorlanıyorum”. Ezop’un sessizliğini görünce devam etti, onun da canını yakmak istiyordu “sadece ben değil siz de tahayyül edildiniz o halde”
“Uyandığımda bir istasyondaydım. Vagondan indiğimde görevliler durdurdular, birisi kaçak yolcu olduğumu ihbar etmiş, evraklara bakılırsa siz yapmışsınız bunu”
“Ben böyle bir şey…”
“Yapmadınız biliyorum… Bir ara kimin yapabileceğini düşündüm. Ama bunun saçma olacağına karar verdim. Gerçeği bulamıyorsam hayal ederim”
Ezop denize attığı çakıl taşları bitince Ambrose Bierce’a dönerek “Sanıyorum birisi bizim bu konuşmaları yapacağımızı dahi hayal etti” dedi.
“Bir tarafıyla rahatlatıcı bu” dedi Ambrose Bierce “O cinayeti bir başkası hayal ettiği için işledim ya da… Çok kötü… Bir katil olarak hayal edilmek istemezdim” “Ve yine de kimin hayal ettiğini bilmek isterdim”.
“Kim olduğunu başkaları da düşünüp merak ediyordur mutlaka”. Ezop, Ambrose Bierce’ın omzuna vurarak gelenleri gösterdi: “Cinayete gelince… Şu senin Aziz Tuna değil mi?”.
“Evet o!” dedi Bierce şaşkınlıkla “Siz nerden tanıyorsunuz?”
Ezop iki elini yana doğru açarak gülümsedi. Aziz Tuna, Corto Maltese, Zagor ve Abdullah Ziya Kozanoğlu onlara doğru yürüyordu. Ambrose Bierce neşeyle Aziz’i durdurdu: “Aziz Bey hikâyelerimi istediğin gibi kullanabilirsin, yeter ki bir yerlerde benden bahset” “Ben…ben Ezop’tan söz etmiştim”. Aziz şaşkınlıkla, gülerek başıyla onu onaylayarak yürümeye devam ediyordu: “Hava bugün ne güzel değil mi?” diyebildi.
Zagor uzaklaşır uzaklaşmaz kahkahayı patlattı “Oğlum bu geçen günkü deli değil mi?”. Aziz tedirginlikle geriye bakarak “Evet… Ne çilem varmış. Yok ben değilim demiştim, yine de buldu”. “Ne hikâyesinden söz ediyor bu” diye sordu Abdullah Ziya. “Bir bilsem. Zaten kafam kazan gibi, kurşun yemiş gibiyim”. Zagor, neşesini sürdürerek “gizlice hikâyeler yazıyor, ekmeğini elinden alacak Ziya Abi” dedi.
“Yok be hacı ne hikâyesi… Biriyle karıştırıyor beni ama” “Şuradan kahveye çıksak iki aspirin bir kavee belki afyonu patlatırım”
“Onlarla olsa olsa mideyi patlatırsın be oğlum” dedi Abdullah Ziya. Kahkahaları uzun süre çınladı etrafta.
Deniz durulmuştu, güneş hiç olmadığı kadar serin ve yumuşaktı. Bir süre denize giren çocukları izleyen Ambrose Bierce ve Ezop çok geçmeden iştahla ve neşeyle onlara katıldılar.
[Son]
[Aziz Tuna C.]
Cumartesi, Şubat 11, 2006
Sağolasın Ambrose Bierce Hikâyeleri!! (32)

Ambrose Bierce, amir olduğunu düşündüğü bir adamın yanına gidip “bu adamı tanıyorum” dedi. Yaşlı komiser, sigarasından derin bir nefes çekerek “sen kimsin?” dediğinde fısıldayarak yanıtladı.
“Aziz Tuna, ilerideki pasajda toptancıyım, kime sorsanız tanır beni”
“Ee söyle bakalım kimmiş bu adam”
“Ambrose Bierce”
“O kadarını biz de biliyoruz, başka tanıyanlar da çıktı, sen katili söyle bari de evimize gidelim”. Ambrose Bierce yanlış duyduğunu düşündü, “başka tanıyanlar” sözü yankılanıp duruyordu kafasında. Bir şeyler söylemek istedi ama Komiser çoktan uzaklaşmıştı. Birisi onu Polis Çizgisinin dışına doğru itekleyerek götürdü. Dizlerinin bağı çözülmüştü, kaldırıma oturuverdi. Mutlaka birisi onu görmüş olmalıydı, yerde yatan cesedin Ambrose Bierce olduğunu kim söyleyebilirdi.
Kıyıya doğru yürürken birkaç saat önce pasajda gördüğü Çaycıyı fark etti, gülerek ona doğru geliyordu “Aziz abi, karılar hâlâ pasajdalar, ilgilenirsin artık” deyip geçti. Adım atacak hali kalmamıştı, sırtına bir taş düşmüştü sanki… Kalbi sıkıştı, öksürmeye başladı. Allahın gecenin güzelliğini görmemiz için sunduğu yıldızlar birer birer söndüler. Ambrose Bierce, o geceyi baygın olarak geçirecekti. Yere yığılıp kaldı…
Cuma, Şubat 10, 2006
ImageTexT: Interdisciplinary Comics Studies

ImageTexT, web üzerinde yayınlanan bir çizgi roman araştırmaları dergisi. Yeni keşfettiğim bu derginin şu ana kadar toplam 4 sayısı çıkmış, zaten yılda 2 sayısı çıktığını düşünürsek yeni bir dergi sayılabilir. Çeşitli üniversitelerin farklı bölümlerinden hocaların editörlüğünü yaptığı dergide yazıların çoğunluğunu sosyal bilimler temelindeki makaleler oluşturuyor.
ImageTexT
Art School Confidential
